Müfarekata Aîd Istılahlar

Müfarekata Aîd Istılahlar :


1 - (Müfarekat) : Lûgatde iki şeyin, iki kişinin birbirinden ayrıl­ması, iftirak eylemesi manasınadır. Fıkıh ıstılahınca «zevciyyet rabıta­sının çöziilmesile zevç ile zevcenin birbirinden ayrılması» demektir. Cem'i : müfarekatdır.

Zevceynin birbirinden ayrılması ya talâk ile veya nikâhı fesh ile vukubulur. Müfarekat tabiri ise bunların ikisine de şâmildir. Bu husus-da «firkat» tabiri de müstameldir.

Talâka, feshi nikâha aid meseleler, islâm hukukunda alelekser «Ki-tabüttalâk» unvanı altında toplanılmıştır.

2 - (Fesh) : Lûgatde zafiyet, cehl, rey ve tedbiri ifsad, bir şeyi elden atmak, bir akdi ve ahdi bozmak, azayı yerinden ayırmak gibi bânaları ifade eder. Nikâh istılâhınca fesh: «Zevcin sebebiyeti olmaksızın yalnız zevce tarafından vukuuna sebebiyet verilen, yahut zevç tarafın­dan vuku bulmakla beraber aynı sebebin zevce tarafından da vukuu mümkün bulunan müfarekat» dir.

3 - (Talâk) : Lûgatde boşanmak, hissî veya manevî bir kayıtdan kurtulmak manasınadır. Hem masdar, hem de tatlik mânasına isim ola­rak kullanılır. Fıkıh ıstılahınca: «Akdi nikâhı lâfzı mahsus ile filhal ve­ya fîlmeal ref ve izale etmek» dir.

Bu tarifden anlaşıldığı üzere talâklar, talâkı ric'ı ve talâkı bain kı­sımlarına ayrılır.

4 - (Tatlik) : Zevceyi boşamakdan, aradaki zevciyyet rabıtasını usulü dairesinde izale etmekden ibaretdir.

5 - (Talâkı ric'î) : Zevceye tekarrübden sonra vaki olub sara­haten veya işareten üç adedine veya bir i'vaza mukarin olmiyan ve bey-nunete delâlet eder bir vasf ile mevsuf ve bir şeye teşbih dilmiş bulun-mıyan talâkdir. Gerek sarih lâfızlardan ve gerek talâkı ric'îyi müstel-zim kinevî lâfızlardan birile vaki olsun.

6 - (Ricat - Rücu) : Lûgatde bir şeyi reddetmek, geri dönmek ve döndürmek manasınadır. Nikâh ıstılahınca : «Talâkı ric'îden sonra idde^ içinde henüz baki olan nikâhı kavlen veya fi'len istidame etmek» den ibaretdir ki, bu suretle zevciyyet rabıtası ibka ve idame edilmiş olur.

7 - (Ric'ati kavliyye) : Hususî lâfızlardan birile yapılan rücudur. Bu lâfızlar, ya sarih veya kinaî bulunur. «Sana müracaat ettim», «Sen benim zevcenisin» denilmesi gibi.

8 - (Ric'ati fi'liyye) : Hanefiyyeye göre hürmeti müsahereyi icab eden fi'llerden birile vuku bulan rücudur. Talâkı ric'îden sonra iddet içinde vuku bulacak tekarrüb veya şehvetle muanaka gibi.

9 - (Talâkı bain) : Zevceye tekarrübden evvel vaki olan veya tekarrübden sonra beynuneti ifade eder kinaî bir lâfız ile ika edilen veya sarih bir lâfız ile yapılıp da sarahaten veya işareten üç adedine veya bir i'vaza mukarin bulunan veya beynunete delâlet eder bir vasıf ile tavsif veya bir şeye teşbih olunan talâkdır.

Bâin, beynunetten isimdir. Beynunet ise ayrılmak manasınadır, fir­kat gibi.

10 - (Beynuneti suğra) : Bir veya iki talâkı bâin ile vücude ge­len müfarekatdır.

11 - (Beynuneti kübra) : Alel'itlak üç talâk ile vücude gelen müfarekatdir. Buna «Beynuneti kat'iyye» de denilir.

12 - (tbane) : Bain olarak yapılan tatlikdir.

13 - (Mübane) : Talâkı bain ile tatlik edilmiş olan kadındır. Kezalik Bunlardan başka mahremlerini seneden seneye gidib zi­yaret etmeğe zevcenin hakkı vardır.

14 - (Hürmeti hafife) : Bir veya iki talâk ile husule gelen hür-metdir ki, buna «hürmeti sugra», «beynuneti sugra» da denir.

15 - (Hürmeti galize) : Hurre hakında üç, cariye hakkında iki talâk ile husule gelen hürmetdir ki, buna «Hürmeti kübra», «Beynuneti kübra», «Beynuneti mugallâza» da denilir.

16 - (Tahlil) : Hürmeti galizeyi izale ederek evvelki zevç için nikâhı tecdidin halâl olmasına vesile olan bir muameledir ki, buna «hül­le» de denir.

17 - (Muhallil) : Beynuneti kübradan ve iddetden sonra mutal-lâkanın nefsini tezvic etdiği ikinci kocasıdır. Bu kadının kendisini boşa-mış olan evvelki kocasına da «muhallelün leh» denilir. Hil husulüne se-beb olan ikinci bir nikâh İle tekarrüb de tahlil muamelesinden ibaretdir.

18 - (Mutaİlik) : Zevcesini boşayan erkekdir.

19 - (Mutallâka) : Kocasından boşanmış olan kadındır.

20 - (Mutallakai ric'iyye) :. Kocasından talâkı ric'î ile boşanmış olan kadındır. (Mutallakai baİne) : Zevcinden talâkı bâin ile ayrılmış olan kadındır.

22 - (Talâkı sünnî) : ttabı müstevcib olmayacak suretde vuku bulan talâkdır. «Sünniihasen» ve «Sünnii ahsen» kısımlarına ayrılır.

23 - (Sünnii hasen) : Medhulün biha olan zevceyi esnasında te­karrüb vuku bulmamış olan bir tuhr halinde bir ric'î talâk ile boşamak ve iddetinin nihayetine kadar tuhr hallerine ve âdetten kesilmiş bir ka­dın ise aylara tevzian birer daha boğamakdır ki, üç talâk adedi, böyle müteferrikan tamamlanmış olur.

Cariyeler hakkında bu veçhile, yapılacak iki talâk da ayni hüküm­dedir.

24 - (Sünnii ahsen) : Medhulün biha olan zevceyi içinde muka-renet bulunmayan bir tuhr halinde bir talâkı ric'î ile boşamakdır ki: iddeti nihayet buluncaya kadar bir daha tatlik edilmiş olmaz.

25 - (Talâkı bid'î) : itabı müstevcib olacak suretde yapılan ta-lâkdır ki, zevceyi ya hayz halinde veya kendisine mukarenet vuku bul­muş olan bir tuhr içinde birden ziyade olmak üzere boşamaktan iba­rettir.

Bir tuhr içinde defaten veya müteferrikan birden ziyade yapılan talâklar bu kabildendir.

1 Bid'î talâklarda mezmum, menhî olmakla beraber vakidir.

26 - (Talâkı sarih) : Sarih lâfızlardan birile yapılan talâkdır ki, vukuu niyete muhtaç bulunmaz. Gerek ric'î ve gerek bain olsun.

27 - (Talâk n i İkin ay e) : Kinevî tabirlerden biriyle yapılan talâ­kadır.

28 - (Elfazi sarihai talâk) : Yalnız karı boşamakda1 müstamel olan lâfızlardır. Boşamak, tatlik etmek gibi.

29 - (Elfazı .kinaye! talâk) : Talâka mevzu olmadığı halde hem talâkda müstamel, hem de başka mânalara muhtemil olan lâfızlardır. Bırakmak, terk etmek gibi.

30 - (Talâkı müneccez) : Bir şeye talik ve, izafe edilmeksizin he­men ika edilen talâkdır.

31 - (Talâkı muallâk) : Bir şeye talik suretile yapılan talâkdır. «Şu işi yaparsan boş ol» denilmesi gibi. Buna yemîn bittalâk» da denir.

32 - (Talâkı muzaf) : Bir zaman izafe edilen talâkdır. «Yarın­dan itibaren boş ol» denilmesi gibi.

33 - (Talâkı fâr) : Bir kimsenin marazı mevtinde yapmış olduğu talâkdır ki, zevcesinin mirasa nailiyetinden firar etmek gayesini takib etmiş olur.

34 - (Talâkı fuzulî) : Asîl veya vekîl olmayan bir şahsın yaptı­ğı talâkdır. «Fülânın zevcesi boş olsun» denilmesi gibi.

35 - (Talâk alâ mal) : Bir mal mukabilinde yapılan boşama ha­disesidir.

36 - (Tefvizi talâk): Zevcin talâkı zevcesine-, temlik ve havale et­mesi veya talâkı vekiline veya resulüne veya zevcesinin velîsine tevdi eylemesidir ki, üç kısma ayrılır

37 - (Tefvizi mutlak) : Bir vakit ile mukayyed olmayan'tefviz­dir. Zevcin zevcesine hitaben «Nefsini taüik et» demesi gibi.

38 - (Tefvizi mukayyed) : Bir zaman ile takyid edilmiş olan tef­vizdir. «Nefsini yarın boşa» denilmesi gibi.

39 - (Tefvizi âm) : Umum evkatı gösterir bir zarfı zamane mu-karin olarak yapılan tefvizdir. «Ne vakit dilersen nefsini tatlik et» de. nilmesi gibi.

40 - (Şartı hakikî) : Kendi üzerine nefsel'emrde veya nazarı şe-ri'de başka bir şeyin vücudu tevakkuf eden şartıdır ki, bu bulunmadıkça c şey hakındaki hüküm, sahih olmaz. Nikâha nazaran şahidlerin vücudu gibi.

41 - (Şartı ca"î) : Mükellef tarafından üzerine bir tasaruf, sara­haten veya defâleten talik edilmiş, olan şarttır. Şöyle ki, bu şart ya eda­tı ile yapılır, bir kimsenin zevcesine hitaben «Fülân yere gider isen boşol» demesi gibi ki, o yere gidildi mi talâk hükmünün şartı bulunmuş olur. Bu şart, tahakkuk etmedikçe talâk vaki olmaz.

Yahut bu şart, edatı şartdan halî olub kelimei şartı muntazammın bir halde bulunur. Bir kimsenin refikasına hitaben «Fulân yere gittiğin­de benden boşsun» demesi gibi ki, «giden isen» mânası mütezammındır. Bu ikinci surette «delâleten şart» namı da verilir.

Şartı ca'lîler, bir de «şartı taliki ve şartı takyidi namile iki kısma ay­rılmıştır.

42 - (Şartı taliki) : Bir cümlenin mazmununun husulünü diğer bir cümlenin mazmununun husulüne rabt etmektedir. Rabt olunan cümle­ye «muallâk» bişşart», merbutun aleyh olan cümleye de «muallâkün aleyh» veya sadece «şart»,denilir.

Muallâkün aleyh olan şart, alâ hataril'vücud olur. Yani : henüz ma-dum olduğu halde âtiyen vücude gelebileceği me'mul bulunursa talik keyfiyeti tahakkuk eder ve illâ etmez.

43 - (Şartı takyidi) : Edatı şart zikr edilmeksizin asıl akdi bir ka-yıd ile takyid etmekten ibaretdir. Takyid olunan şeye «meşrut», «mu-kayed bişşart», o kaydeş de «şart» denilir. .Bu şart alelekser «üzerine», «şartile» lâfızlarile ifade edilir ve sahih, fasid kısımlarına ayrılır.

44 - (Hulu - muhalea) : Mülki nikâhı zevcenin kabulüne talikan elfazı mahsusadan birile izale etmekdir.

Muhalea, ivaz mukabilinde olup olmamak itibarile iki kısımdır. Alel-itlâk hulu denildiği vakit şer'an bir hakikati örfiyye olanak ivaz mukabi­lindeki muhaleaya masruf olur.

45 - (Hiyarı tefrik) : Zevcenin müfarekat hususunda muhayyerli­ği, yani : bazı sebeblerden dolayı nikâhı ref ve izale edib etmemekdc muhtar bulunması demektir.

46 - (ilâ) : Lûgatde yemin etmek manasınadır, istilanda «zevce­ye tekarrüb etmemek üzere yapılan yemindir ki, üç kısma ayrılır.

İlâ, yapan zevce «mulî», îlâ olunan zevceye de «mûlâ minha» denir.

47 - (îlâi muvakkat) : Dört ay, sekiz ay gibi bir müddetle mukay-yed olan üâdır.

48 - (tlâyi müebbed) : Ebediyyen tekarrüb etmemek üzere yapı­lan ilâdır.

49 - (tlâî meçhul) : Muayyen bir müddetle veya müebbed kaydüc takyid edilmeksizin yapılan îlâdır. «Yemin olsun ki ben sana yakınlık et-miyeeeğim, yani : seninle mücameatde bulunmıyacağım» denilmesi gibi.

50 - (İlâdan fey) : Zevce hakkında yapılan ademi tekarrüb yemi­ninden rücu etmektir ki, fi'len ve bazı ahvalde kavlen vukubulur.

51 - (Bir) : Lûgatde sevab, hayır, lûtf, ihsan, ibadet, taat, doğru sözlü olmak mânalarını ifade eder. istilanda «yemininde sadık bulun­maktadır.»

Lûtf ve ihsan sahibine ve yemininde sadık olana da «bar» denir. Cem'i: ebrardır.

Baba ve anaya hizmet ve ihsanda bulunmaya da «Birri vâlideyn» denir. Mukabili «ukuk»dur ki, hukuka adem-i riayetden, hukuku zayi etmekten ibarettir.

52 - (Hins) : Günah manasınadır. Yapılan bir yemine riayet etme-yib hilâfına hareket etmek mânasında müstameldir. Yemine riayet et­meyip hilâfına iltizam eden şahsa da «hanis» denir.

53 - (Zihar - müzahere) : Lûgatde iki şey arasında bir mutaba­kat ve mümaselet vücude getirmek mânasındadır. Arka mânasına olan zehr'den me'huzdür. Nikâh ıstılahınca zihar: «Zevcin zevcesini neseb, re-za veya müsaheret suretile müebbeden mahremi olan bir kadının kendi­since bakılması caiz olmıyan arkası, karnı, uyluğu gibi bir uzvuna teşbih eylemesidir.

Zevcenin rakabesini veya nısf, sülüs gibi bir cüz'i şayiini mezkûr uzuvlardan birine teşbih de bu kabildendir. Bu, helâli harama teşbih de­mek olduğundan mezmumdur.

Bu teşbihe «zihar» denilmesi, bunun alel'ekser zahre - arkaya iza­fetle yapılması ve zahrler arasında sair âzadaa ziyade müşabehet bulun­ması itibariledir. Zahr kelimesi, çok kere teeddüben batın ve cehazı te­nasül yerinde kullanılmış olur.

54 - (Müzahir) : Zevcesini mehariminden birinin arkası, sırtı ve­ya karnı gibi bir uzvuna teşbih eden şahısdır. Hakkında bu veçhile teşbih yapılan zevceye «müzaherün minha» denildiği gibi zihar da müstamel tabirlerden her birine de «müzaherün biha» denilir.

55 - (Uan) : Lûgatde lânetlegmek, yani : iki kişinin birbirine lanet nefrn edivermesi demektir. Buna, «Mukâane, tefâun, iltian» da denir.

Istilahta «Zevç ile zevcenin hâkim huzurunda şcr'î usulüne tevfikan dörder defa şehadette bulunduktan sonra lanet ve gazab okumalarıdır.

56 - (Irfdet) : Lûgatde sayı mânasına olan adeddon mo'huz olub ladad, ıhsa, müddet mânalarını ifade eder. istilanda: «bir erkeğin veya bir kadının müfarekatden sonra muayyen bir müddet, baskasile izdivaç cdemeyib terebbus ve intizarda bulunması demekdir. Bu itibar ile «idde-U rical» ve «iddeti nisa» kısımlarına ayrılır. Fakat iddet tabiri mutlak olarak zikr edilince alelekser iddeti nisaya hami olunur.

Böyle bir müddet intizara «i'titad» denildiği gibi bu intizarda bulu­nan kadına da «mu'tedde» denilir. Ve böyle bir kadın, talâkın nevilerine göre «mu'teddei ric'iyye», «muteddei baine» namını alır.

57 - (Mebtute) : Zevcinden üç talâk ile ayrılmış olan kadındır. He­nüz iddet içinde bulunan böyle bir kadına «muteddei mebtute» adı veri­lir.

58 - (Tedahuli iddeteyn) : İddet beklemekde iken bir şübheye meb-ni vetıy edilen bir kadın hakkında yeniden lâzım gelen iddetin evvelki id-detile karışması demekdir.

59 - (Hîdad - ihdad) : Kocasından vefat veya talâkı bain ile ayrıl­mış olan mükellef, müslim bir kadının iddeti içinde tezeyyyn ve tetay-yübden ictinab etmesi demekdir.

60 - (Hayz) : Lûgatde akmak, cereyan manasınadır. Fıkıh ıstıla-hınca «kadınlardan» velâdet sebebile olmaksızın sıhhat hallerinde ve mu­ayyen vakitlerde rahim yolile akıb gelen cibillî bir kandır.

Diğer bir itibar ile hayz, evsafı muayyen bir kan sebebile husule ge­len ve bu kanın muayyen müddetince devam edib bir kısmı dinî ve ailevî vazifelerin, tasarrufların icrasını tehire uğratan şer'î bir mania­dır.

61 - (Nlfas) : Velâdet, çocuk doğurma halidir. Bü halde zuhur eden kana da nifas denilir. Bu halde bulunan bir kadına da «nüfesa» adı verilir.

62 - (tstihaze) : Kadınlardan bir hastalık sebebile zuhur eden ve rahimden başka bir yerden gelib tenasül cihazı yolile seyelân eden' bir kandır. Bulûğ yaşından evvel ve iyas yaşından sonra gelen kânlar da is-tihazeden madutdur.

Kendisinden böyle bir kan gelen kadına «müstehaze» denir.

63 - (Mümteddetuödem) : Kendisinden mütemadiyen kan gelib akan kadındır. Böyle bir mümteddetüddem, kendisinin ayda veya iki üç ayda bir gördüğü hayiz günlerini unutmuş bulunursa «mütehavyire^> adını alır. Hayiz görmeğe başlanmış olduğu halde gebelikten veya iyâs-tan dolayı olmaksızın bir arızaya mebni uzun bir müddet âdetten kesilen bir kadına da «Mümteddetüttuhr» denir. [74]