3- İcmâ

Herhangi bir asırda yaşayan müctehidlerin tamamının bir fıkıh hükmü üzerinde ittifak etmeleri mânasına gelen icmâ, müctehidlerin çoğuna göre ancak Kitâb ve Sünnet'ten bir delile dayanacaktır; yâni bir âyet veya hadisin belli bir hükmü ifade ettiği, başka bir mânaya gelmediği hususunda asrın müctehidleri fikir ve görüş birliğine varmış olacaklardır. Bazı fıkıhçılara göre ise icmâ, böyle bir delile dayanmaksızın, ictihad ve kıyâsların birleşmesi suretiyle de teşekkül edebilir. Bu ikinci görüş nazari olarak doğru gibi görünse de misal bulma konusunda zorlanılmıştır.
İcmâın bağlayıcı bir delil olması, ümmetin dinî konularda yanlış üzerinde ittifak etmiyeceklerini haber veren hadîslere ve "mü'minlerin yolundan ayrılmayı kınayan" âyete (Nisâ: 4/115) dayanmaktadır.
Hz. Peygamber (s.a.) zamanında herhangi bir ictihad ve yorumun, O'nun tasvibinden geçmeden devamlı delil (hüküm ve davranış kaynağı, dayanağı) olması caiz ve mümkün değildir. O'nun yokluğunda sahâbenin yaptığı ictihadlar ise geçici olarak delil olmakta, huzuruna gelindiği zaman O'na arzedilmekte ve ancak tasvîbinden sonra delil olabilmekte idi. Bu takdirde ise delil, kıyas ve ictihad olmaktan çıkıp Sünnet çerçevesine gireceği için "O'nun zamanında sahâbenin ictihad ve yorumlarının devamlı delil olamıyacağı" sonucu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Rasûlullah'ın âhirete intikalinden sonra sahâbenin bir konuda ittifak etmeleri mümkün ve vakidir; Ahmed b. Hanbel gibi bazı müctehidlere göre "yalnızca sahâbe devrinde icmâ meydana gelebilir ve mûteber olur." İcmâ'ın işlediğimiz devri ilgilendiren tarafı, Rasûlullah'ın ümmeti ittifaka teşvik ederek gerektiğinde icmâ eğitimi vermesi ve "ümmetin ittifakının değerini" açıklamış bulunmasından ibarettir.
1. Hz. PEYGAMBER DEVRİ (Fıkhın Doğuşu)