B- MEDİNE DEVRİ

Allah Teâlâ Peygamberine izin verince Yesrib'e göç edildi. Burası onu ve Mekkeli müslümanları bağrına basmaya hazırdı; "Medînetü'n-Nebî" adıyle İslâm dâvet ve devletinin yeni merkezi oldu. Artık bu genç devletin siyâsetini ve bu çekirdek İslâm cemiyetinin ictimâî hayatını tanzim edecek kaidelere ihtiyaç vardı. Teşrîi de bu sâhalara yönelerek ferdî ve ictimâî hayatı tanzime koyuldu. Bir taraftan ibâdetler, cihâd, âile, miras ile alâkalı, diğer taraftan da anayasa, cezâ, muhâkeme usûlü, muâmelât ve devletler arası münasebetlerle ilgili kâideler, esaslar vazedildi.
Bunların ortaya çıkışı, devre uygun özellikler arzediyordu:

1- Fıkıh Kaidelerinin Ortaya Çıkış Şekli:
Ferdî ve ictimâî hayatın, çeşitli münâsebetlerini tanzim eden kâide ve hükümler iki şekilde ortaya çıkıyordu:
a) Bir hüküm gerektiren hâdiseler oluyor, yahut da sahâbeyi, Hz. Peygambere başvurup sual sormaya sevkeden problemler doğuyordu. Bu durumlarda ya âyet nâzil oluyor, veya hüküm ve mâna Hz. Peygambere vahyediliyor; o da kendi üslûbüyle hüküm açıklıyordu (Sünnet). Bazı durumlarda ise hüküm, ictihadlarına bırakılıyordu. Âyetlerin nüzûl sebeplerinden (esbâbu'n-nüzûl) bahseden kitaplarda hüküm gerektiren birçok hâdise nakledilmiştir.
Kur'ân-ı Kerim'de "senden soruyorlar" ifâdesi onbeş defa zikredilmiştir. Ve bunların sekizi fıkıhla alâkalıdır.(2)
İki defa da "senden fetvâ istiyorlar" sözü geçmiştir.(3)
İctihad konusu aşağıda ayrıca ele alınacaktır.
b) hükmün vaz'ını gerektiren bir sual veya problem bahis mevzûu olmadan da zamanı geldikçe hüküm ve kaide vazediliyordu. Bu kısımda zamanın geldiğini Şâri' (kaideyi vazeden) takdir ediyordu. İslâm sadece duyulan ihtiyaçları karşılamak için değil, yeni bir fert, cemiyet ve devlet yaratmak için gelmiştir. Şûrâ, zekât nisabları, âile ve ceza hukuku ile alâkalı bazı kâideler bu kısım içinde yer alır.

2- Bu Devir Fıkhı'nın Özellikleri:
Bu devirde ve dolayısıyla İslâm'da dünya hayatı ile ilgili hüküm ve kaidelerin (muâmelât) dayanağını, iyi ve faydalı olanı sağlamak, kötü ve zararlı olanı uzaklaştırmak, kaldırmak (celb-i menâfi', def'i-mefâsid) şeklinde hulâsa etmek mümkündür. Buna kısaca "maslahata riâyet" de denir. Şimdi sıralayacağımız hususiyetler bu esasın çeşitli görünüşleridir:

a) Tedric:
Gerek Kur'ân-ı Kerim ve gerekse onun en sağlam tefsiri ve tamamlayıcısı olan sünnet bir anda indirilmemiş ve buyurulmamıştır. Bu iki kaynağın teşrî (hukukî düzenleme) faaliyeti 23 yıla yakın bir zamanı kaplamıştır. İslâm'ın binası böylece basamak basamak, taş taş, tuğla tuğla tamamlanırken insanların onu daha iyi ve daha kolay anlamaları, öğrenmeleri ve kavramaları sağlanmıştır. Unutmamak gerekir ki, vahyin ilk muhâtabları okuma ve yazma ile alâkaları az olan, daha çok hâfızalarına güvenen araplardır.
Bu tedric ve hedefe adım adım gidiş de birkaç şekilde olmuştur:

aa) Zaman içinde tedrîc:
Bundan maksad hükümlerin bir an ve zaman içinde değil, uzun bir zaman içinde arka arkaya gelmiş olmasıdır.

ab) Hükümler içinde tedrîc:
Mükellefiyetler hep birden gelmediği gibi gelenler de zamanla tekemmül etmiş, istidat ve intibak kazanıldıkça tamamlanmış ve arttırılmıştır. Meselâ: Namaz önce sabah ve akşam iki vakit iken sonra beş vakit olmuştur. Zekâtın miktarı önce sınırlandırılmamış, herkesin istek ve gücüne bırakılmış, sonra miktarlar sabit ve mecburî hâle getirilmiştir. İçki (şarap) önce yasaklanmamış, sadece zararlı olduğu bildirilmiş, sonra sarhoş iken namaz kılmak menedilmiş, en sonunda da kesin olarak yasaklanmıştır.
İslâm'ın ilk yıllarında müslümanlar azlık olduğundan düşmanları ile savaş emrolunmamış, onların yaptıklarına karşı af ve sabır istenmiştir. Sonra müslümanlar çoğalınca müdâfaa harbine izin verilmiş(4) daha sonra da din yüzünden baskı kalkıncaya, din ve vicdan hürriyeti hâkim olancaya kadar savaşılması farz kılınmıştır.(5)

b) Kolaylık:
Bu devir hükümlerinde göze çarpan bir hususiyet de kolaylıktır. Kur'ân-ı Kerîm'de Allah Teâlâ'nın kullarına güçlük çıkarmak istemediği, kolaylık ve hafiflik istediği açıkça ifade edilmiştir.(6)
Resûl-i Ekrem (s.a.) de: "Kolaylaştırın, güçleştirmeyin; sevdirin, nefret ettirmeyin" buyurmuş, ümmetine güçlük olmasın diye bazı hususları emretmemiştir.(7)
Yalnız bu devre mahsus olmayan kolaylık hususiyetinin bazı örnekleri:
Hastalık, yolculuk, tazyik, yanılma ve unutma bazı hükümlerin hafiflemesi için mazeret kabul edilmiştir. "Zarûretler haramı mübah kılar" kaidesi de aynı esasa dayanır.
Kitâp ve Sünnet çok mükellefiyet getirmemiş, teferruâtla meşgul olmamıştır. Mükellefiyetler, dinin gayesi olan dünya ve âhiret saâdetini temine yetecek kadardır; ne eksik ne de fazla. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: "Allah bazı şeyleri farz kılmıştır onları elden kaçırmayın, bazı sınırlar koymuştur onları çiğnemeyin, bazı şeyleri haram kılmıştır onları işlemeyin, unuttuğu için değil de size acıdığı için bazı hususlarda sükût etmiştir onları da araştırmayın, üzerine düşmeyin."(8)

c) Nesih:
Nesih, daha sonra gelen bir hükmün önceki hükmü kaldırması demektir. Sadece bu devrede bazı âyet ve hadîsler diğerlerinin hükmünü kaldırmıştır. Bunun hikmeti ilk müslümanları tedrîcen alıştırmak, terbiye etmek, irşadı kolaylaştırmaktır. Bu konu aşağıda ele alınacaktır.
Giriş çerçevesinde verilen bu genel bilgilerden sonra Hz. Peygamber devrinde Fıkh'ı daha yakından ve detaylı olarak ele alabiliriz.

1. eş-Şâtıbî, el-Muvâfakât, C. III, s. 46 vd.
2. İnfak (el-Bakara: 2/215); mukaddes aylarda savaş (el-Bakara: 2/217); İçki ve kumar (el-Bakara: 2/219); İnfak (el-Bakara: 2/219); yetimler (el-Bakara: 2/220); hayız (el-Bakara: 2/222); helâl kılınan şeyler (el-Mâide; 5/4); gânîmetler (el-Enfâl: 8/1).
3. Kadınlar (en-Nisâ: 4/127); Miras-kelâle (en-Nisâ: 4/176).
4. el-Hacc: 22/39.
5. el-Bakara: 2/190; el-Enfâl: 8/39.
6. el-Bakara: 2/185; Âlü-İmrân: 3/159.
7. Buhârî, K. el-Cum'a, bâb: 8; es-Savm, bâb: 27; Müslim, K. et-Taharah, nu. 42; ed-Dârimî, C. I, s. 73.
8. Nevevî (el-Erbeûn'da) ve Dârekutnî rivâyet etmişlerdir.
1. Hz. PEYGAMBER DEVRİ (Fıkhın Doğuşu)