Kıyasın bir hüccet olması ve derecei kuvveti:

Kıyasın bir hüccet olması ve derecei kuvveti:


475 -: Kıyas, müctehitlerin cumhuruna göre bir hücceti şeriyye-dir. Bunun bir hüccet olduğu Kur'anıkerim ile, sünneti nebeviyye ile, müctehidlerden birçoğunun ittifakiîe sabittir. Nitekim ileride izah olu­nacaktır.

Maamafih kıyas, içtihada müstenit, zandan gayrihâli olduğu cihet­le edülei zanniyyeden sayılmıştır. Binaenaleyh kitaba, sünneti sabiteye ve icmaı ümmete muhalif olursa kabule lâyık, ihticaca salih olamaz.

476 - : Bazı kimseler, kıyasın bir hücceti şeriyye olduğuna kail bulunmamıştır. Şöyle ki: tmamiyye ile Revafız ve Havariç taifesi, kıya­sı inkâr etmişlerdir. Bunlara göre kıyas ile amel, şer'an da, akîen de mümteni'dir.

Zâhiriyyeden bir kısım zatlar da kıyasın hücciyetini kabul etmemiş­lerdir. Bunlara göre kıyas ile amel, akîen mümteni değildir, şarü mübın, kıyas iîe amel edilmesini emr edebilirdi. Fakat böyle bir emir vaki ol­mamıştır. Belki kıyas ile amel edilmesi men olunmuştur. Binaenaleyh kıyas bu cihetle batıldır. Kaşanî, Nehrivanî de buna kaildir.

477 -: Şeyh Muhyiddinî Arabi merhum, esasen kıyasa kail değil­dir. Fakat kıyas hakkındaki mütaleatı pek âlimâne ve pek munsifane olduğundan bunun bir tercümesini «Fıkhı Hanefînin esasatı» adındaki risaleden aynen iktibas ediyoruz:

Şeyh Muhiddini' Arabî Hazretleri «Fütuhatı Mekkiyeye» de «Ahkâ­mı şer'iyyenin usulü» hakkındaki babda diyor ki: «Gerçi kıyas bîr delili kat'î değilse de haberi ahada şebihtir. Haberi ahad, ilmi kat'î ifade et­mezken anınla ahze ittifak olunmuş ve bu suretle haberi ahad, ahkâmı şer'iyyenin usulünden bir asi olmuştur. Binaenaleyh kıyas, şüpheden azade bir surette olarak vücude gelir ise varsın haberi ahad gibi usuli ahkâmdan bir asi olsun.»

«Biz, kıyası Hanefîye kail olmaz isek de, ictihaden mucebi kıyas ile hükm edenin hükmünü tecviz ederiz. Müctehid, gerek hata ve gerek isa­bet etsin. Çünkü sari, müctehid hata etse de anın hükmünü kabul ve kendisini me'cur addetmiştir. îmdi müctehid, kıyası bir asi olarak tanı­mak hususunda kitab veya sünnet veya icmaa veya bunlardan me'huz olan bir asle istinad etmemiş olsaydı meselei ictihadiye hakkında kıyas ile hükm etmesi kendisine halâl olamazdı. Belki çok kere nazariyatça sahibi insaf indinde kıyası celî hükme delâlette adiden menkul olan haberi vahidi sahihten daha kavı olur. Biz haberi ahadi, mücerred râ-vîsine olan hüsni zanmmıza binaen sened ittihaz ederiz. Halbuki ilmen Allah'a karşı kimseyi tezkiye edemeyiz. Zira şer'işerif insanları Allah'a karşı tezkiyeden bizi men etmiştir. Biz ancak bu hükmü böylece zanne­diyoruz diyebiliriz.»

«Doğrusu budur ki: nazarı aklî, kıyası celî de bize müşareket eder. Şer'an misillü ayatı kerime ile memur olduğumuz nazarı aklî ile isbat olunması lâzım gelen ahkâmı mahsusayı isbat etmiş idi. Kur'anda bu âyatın em­sali çoktur.»

«Hak Teaiâ Hazretleri evvelâ: rüknü âzam olan vücudu ilâhîyi is­bat bahsinde nazarı aklînin hükmünü tesbit, saniyen: nazarı aklînin hükmünü tevhidi ulûhiyetinde muteber addetti, bize kendisinden maada ılahün bilh.ak olmadığını bilmek için ukulumuz ile nazarı teklif etti. Biz andan sonra delili aklî ile bu ilahe vacib olan hükümlere nazar ettik ve bunu müteakip tarafı barîden bizim gibi beşer olarak bize gelmiş olan Resulün min indüiâh getirdiği şeyleri tasdikte bize emr eylediği nazarı aklîyi istimal ettik ve aklen peygamberin âyatile sıdkma delîi nasb et­tiği şeylere nazar ederek sübutünü idrâk ettik, bunların cümlesi öyle' usuldür ki: biri münhedim olsa bütün şeraî batıl olur. Çünkü bütün «unların müstenedi sübutü nazarı aklîdir. Nazarı aklîyi sari itibar ve is-^mâlini kullarına emr etmiştir. Kıyas ise mahza böyle bi« nazarı nklîden ibarettir.» «Artık,Hak Tealâ Hazretleri ümmehatı din olan işbu erkânı ammede nazarı aklîyi ibahe ettiği hâlde kitabda, sünnette, icmad* para-natine tesadüf edemediğimiz bir meselei feriyede istimalini bizden nu-n edeceğini takdir eder misin ?

«Kat'î olarak biliyoruz ki, meselei feriyyenin elbette bir hükmü ilâ­hîsi, bir hükmi muayyeni vardır. Bu hükmü bilmenin tarikleri ise kitab ve sünnette sarahatin fıkdanına mebnî ilcayı zaruretle usulü şeriyyeden olan nazarı aklîye müracaat etti, bu usulün esasatı sübutiyesini de kitab ve sünnetten ahz ettik. Ve bu esasata nazaran kıyasî edillei ahkâmın usulünden bir aslı müstakil olarak kabul ettik. Maamafih bunu da kitab veya sünnette muayyen bir hükmü olmadığı surete hasr ettik. Binaen-aelyh yalnız bir mantukun bihte maksudı şarî olması baîd olmayarak meskutün anh ile mantukun bihin beynini cem eden bir illeti makulenin vücudu hâlinde meskutün anhi bantukun bihe kıyas ile iktifa ettik.»

«îmdi kıyas ameliyesine ancak mevazii zarurette ve aradığımız hükmü şer'î hakkında muayyen bir nassı mahsusa zaferyâb olamadığı­mız takdirde tevessül ederiz. İşte şu meselede mezhebimiz budur ve be­nim indimde kıyası usuli şeriyyeden asi olarak kabul edeni veya her­hangi bir asi veya fer'de bir müetehidi tahtie eden, şarie karşı sui edeb etmiş olur. Zira sari alelitlâk müetehidin hükmünü tesbit etmiştir. Sari ise bâtılı tesbit etmez. Binaenaleyh müetehidin reyi hak olmak lâzım gelir. Ve bu müetehide hatanın nisbeti muhalifin bu müetehid indinde delîl olması sahih olmayan delile nisbeti mesabesinde olur,»

«Şerı'de muhtî birdir ve gayri muayyendir. Binaenaleyh müetehi-din kavlile amel olunmak lâbüddür. Kıyas dahi müetehidin kavlidir. Nef-sülemirde hata bile olsa sari bize anınla amel edilmesini emr etti.»

«Bu babdaki beyanatımız, ilmen infirad ettiğimiz bir mesleki mah­susun iktizasıdır. Yoksa şahsan kıyasa kail değiliz. Ancak şevki ietihad ile kıvaaa kail olanlara nazaran bu sözleri sövlüyoruz. Çünkü sari, mü-eddavı ietihad olan hükmü kabul etmiştir. İmdi muhalif, insaf etmiş ol-savdı bu meselede bizimle nizadan sükût ederdi. Zira bu mesele, müna-zeün fih olmağa lâik olmayacak derecede vazıhtır. înteha.» [28]