Sünnet'i Nebeviyye'ye Dairdir

Süneni Nebevtyyeye Dairdir


İçindekiler: Sünnetlerin mahiyeti ve ehemmiyeti. Sünnetlerin başlı­ca, aksam ve ahkâmı. Kavilerde aranılan şartlar, vasıflar. Sünnetlerdeki istinad, irsal, ittisal ve inkıta, Mürsel hadislerin nevileri ve hükümleri. Hadislerin ravileri, metinleri ve senedleri itibarile Devleri. Haberlerin mahiyyeti ve nevileri, haber mahalleri, yâni: kendilerinden haber veri­len hâdiseler. Bazı rivayetler ve haberler hakkındaki ta'n ve itiraz.

Sünnetlerin mahiyeti ve ehemmiyeti:

383 - : Lügatte âdet, tarikat mânâsına gelen sünnet, ıstılahta: «Resulü Ekrem (Sallâllahü Aleyhiveselîem) Efendimizin bütün mübarek sözleri ile bir kısım fiilleri ve bazı hâdiselere karşı sükût buyurmuş ol­malarıdır» ki bunlar, ümmet hakkında birer delildir, birer dinî hüccet­tir. Bu cihetle sünnetler, süneni kavliyye, süneni fî'liyye, süneni takri-riyye adile üç kısma ayrılmıştır. Kavlî sünnetlere «ehadisî şerife» de denilir.

384 -: Resulüekrem Hazretlerinin bütün mübarek sözleri, fî'lleri ümmet için en güzel bir imtisal nümunesidir. Nebiyyi Zîşan'ın dinî hü­kümlere ait olan bütün sözleri, birer vahyi ilâhî neticesidir. Çünkü Kur1-anıkerim'de: Resulullah havadar söylemez, onun sözü ancak kendisine tebliğ olunan bir vahyi ilâhîdir.) buyurulmuştur. Binaenaleyh Kur'anı Mübîn, Cibrili Emîn vasıtasile ti­lâvet ve tebliğ edilmiş bir vahyi ilâhîden ibaret olduğu gibi hadisler de peygamberimizin mübarek kalbine lâyih olan birer vahyi ilâhînin, birei ilhamı rabbaninin eseridir. Onun için dir ki, hadislere de «vahyi gayri metlüv» adı verilir, bunlar da vahyin «zahir» kısmından sayılır. Hazre-fci peygamberin, bizzat içtihat ve teemmül neticesi olarak beyan buyur­duğu herhangi bir hüküm de «vahyi gayri nıetlûv». vun «bâtın» kısmın teşkil eder. İçtihat bahsine müracaat!.

385 -: Resulüllahın mübarek sözleri birer sünnet olduğu gibi za ti nebevilerine mahsus, hasaisi nebeviyeden mâdut olmayan ve kasd v( ihtiyara müstenid bulunan fî'lleri de birer sünnettir. Dinen memnu olmadiği evvelce malûm bulunmayıp ümmetten sâdır olan herhangi bir ta'ie karşı sükût buyurmaları da o şeyin cevazına işaret olacağından o da bir sünnettir. Fakat küfür ve isyan gibi memnuiyeti dinen malûm olan bir fi'le karşı sükût buyurmaları, onu tecvize asla delâlet etmez.

386 -: Nebiyyi Âlişan'dan kasden sâdır ve teheccüd namazı gibi kendi hasaisi senıyyelerinden gayri mûdud olan bir fî'l, Resulüekrem hakkında farz veya vacip ise ümmeti hakkında da farzdır, vacibdir, Haz-reti peygamber hakkında müstehab veya mubah ise ümmeti hakkında da, müstehabdır veya mübahdır. Böyle sıfatlan malûm olan fî'ilerin hü­kümleri, Resulüekrem ile ümmeti arasında müşterek bulunmuş olur. Böyle bir filin sıfatı bilinmezse ibahaye hami olunur, bize de ittibaı caiz olur. Çünkü bu hâlde müteyakkan olan budur.

387 - : Resulüekrenrin sünnetleri, pek mühimdir, dinî esasların pek mukaddesidir; bunlara ittiba etmek, ümmet için bir vecibedir. An­cak Nebiyyi Zîşan Hazretlerine isnat ve izafe edilen her sünnetin, haki­katen bir sünneti nebeviyye olup olmadığını tedkik icap eder. Bu husus­ta büyük, muhterem muhaddislerin, islâm âlimlerinin meşhud olan ça­lışmaları, ilim tarihinde nâzirİ görülmemiş bir hâlde ve her türlü tasav­vurların fevkinde bulunmuştur.

Her nakl edilen sünnetin râvîleri, muhbirleri nazara alınmış, bun­ların ne derecede itimada lâyık olup olmadıkları tesbit edilmiş, bu hu­susta bir isnad ve an'ane usulü vücude gelmiştir.

Meselâ: Sahihi Buharî'de yazılı olduğu üzere: «Ebu Nü'im, Abdul­lah ibni Dinar'dan, o da ibni Ömer radiyallâhü anhümadan şöyle riva­yet etmiştir: îbni Ömer, demiştir ki: Nebiyyi Ekrem Sallâllâhü aleyhi-vesellem ahundan bir hatem = bir yüzük ittihaz etmişti, nâs da altun-dan hatemler edindiler. Nebiyyi Ekrem sallâllâhü aleyhi vesellem: «Ben altundan bir hatem edinmiştim deyip onu terk ettiler ve «Ben onu ebe-diyyen takınmayacağım» diye buyurdular, nâs da hâtemlerini terk edi-verdiler.

İşte bu, bir senet ile, bir an'ane ile ve ahad tarikile rivayet edilmiş bir sünnettir. Hem de sünneti filiye ile sünneti kavliyeyi camidir. Nâsin hâtemlerini parmaklarından çıkarıp terk edivermelerine karşı Resulüek-rem'in sükût buyurmaları da bir sünneti takririyye kabilinden sayılabi­lir. Bu sünneti nebeviyye, Resulüekrem'in ef aline iktida ve ittibaın lü­zumunu da göstermektedir. [7]