Hayvanatı Ehlîyye Nafakaları

Hayvanatı Ehlîyye Nafakaları :


266 - : Ehlî hayvanlara sahiplerinin infakda bulunmaları diya-neten bir vazifedir. Buna riayet edilmediği takdirde «bunları ya sat ve­ya başkasına bağışla veya kendilerine infakda bulun» diye sahiplerine hâkim tarafından diyaneten emr olunur, fakat kazaen emr olunamaz. Zahiri mezhebe göre böyledir. Çünkü bu hayvanların sahipleri, kendi mallarında hakkı tasarrufa mâlikdirler. Bu hususda kendilerine ihtar yapılabilirse de cebr «dilemez. Böyle bir ceb, tasarruf hukukuna hakki malikiyyete münafi olabilir.

Fakat îmam Ebu Yusüfe göre hayvanların sahibi olanlara infakda bulunmaya veya onları satmaya hükmen mecbur tutulur. Tahavî ve Kemal gibi fukahai Hanefiyye de bu kavJi tercih etmişlerdir. Dürri Muhtar.

267 - : İki kimse arasında müşterek bir hayvana infakda bulun-makdan bunların birisi imtina etse diğerinin müracaati takdirinde hâ­kim «ya hisseni sat veya hayvanı Toesle» diye o imtina eden şerike emr eder. Diğer şerikin mutazarrır olmasına'meydan vermemek için hâkim, burada icbar hakkını haizdir.

268 - : Hayvanatın yiyeceklerine dikkat, bu hususda kendilerini zarardan. korumaya gayret, miistahabdir. Meselâ : arıların balları alın­dığı zaman gıdalarına kâfi bir mikdar bal kovanlarında bırakılmalıdır. Meğer ki bal yerine kaim.olacak başka bir şey bulunsun.

Kezalik : yavruları bulunan hayvanların sütlerinden bu yavrulara

kâfi mikdarı bırakılıb satılmamalıdır.

Kezalik : alefin azlığı gibi bir sebebden dolayı fazla sağılması hây-muzir olduğu takdirde buna meydan verilmemelidir. Aksi suretde hareket, mekruhdur.

269 - : Hayvanı sağan kimsenin hayvana eziyet vermemesi için tırnaklarını kesmesi, müstahabdır.

Hayvana takat getiremiyeceği miktarda ağır yük yüklemek ve faz­la yol yürütmek ve bu gibi sair muamelelerde bulunmak da mekruhdur. Hindiyye, Cevhere.,

Sahibsiz hayvanların infakı için lûkata mebhasine müraceat edil­meli.

« (Mâîikîlere göre de bir kimse, mâlik olduğu hayvanatın yiyeceği alefi tedarüke mecburdur. Meğer ki mer'ada otarılmakda. bulunsunlar. Bu veçhile infakdan imtina eder veya âciz kalırsa bakılır: eğer hayvan, eti yiyilmez takımdan ise onu mülkünden çıkarmaya mecbur olur. Yiyilir takımdan ise mülkünden, çıkarmakla boğazlamak arasında muhayyer olur.

Bir kimse, mâlik olduğu hayvanın südünü yavrusuna zarar ver­memek şartiyle alabilir. Fakat yavrusuna zarar vereceği muhakkak veya meşkuk bulunursa alamaz. Çünkü yavruyu aç bırakmak ona bir gadir­dir ve ayni zamanda zararı müstelzimdir.Fadr ve zarar ise Jecviz edi­lemez. Bunun içindir ki bir kimse, mâlik olduğu bir ağacın hakkına, muhafazasına kıyam etmeyib ziyama meydan verecek olsa buna bakma-sı'için kendisine emr olunur. Bunu yapmazsa malını tazyi' etmiş olaca­ğından dolayı asim olur. Zira malı izaa etmek menhiyyün anhdir. Şerhi Ebil'berekât, Elmuğnî).

(Şafiîîere göre de hayvanatın aleflerini, sularını ve kendilerine na-fi olan sair şeyleri tedarük etmek sahihleri üzerine lâzımdır. Bundan imtina ederlerse bakılır: O hayvanlar, etleri yiyilir takımdan ise bunları satmaya, veya icareye vermeğe veya infak etmeğe veya kesmeğe sahib-İri mecbur tutulur. Etleri yiyilmez takımdan ise satmaya, veya infak et­meğe mecbur olurlar. Sahibleri yine imtina edince hâkim ürerine eslâhı lâzım gelir, bunları ya satar, ya icareye verir veya keser. Bunların hepsi de müteazzir olsa bu hayvanlara beytülmal tarafmdaninfak edilir. Bu halde bunların sahibleri fakir iseler bu infakdan dolayı onların zimmet­lerine bir borç teallûk etmiş olmaz.

Hiç bir hayvanın yavrusuna zarar vereceği, yani: onun emsali gibi neşv-ü nemasına mani olacağı takdirde sağılıb südü alınmaz. Çünkü bundan şahin suretde nehy varrd olmuşdur.

Fakat hane, su yolları, arazi gibi ruhsuz olan bir mâlin imarı, re-şid olan sahibi üzerine vacib olmaz. Çünkü bu imar, bir mali tenmiye kabilinden olduğundan sahibi için 'bir vecibe teşkil etmez. Şu kadar var ki böyle bir mali bir Özre müstenid olmaksızın harab bir hale gelinceye kadar tamir etmeyib terk etmek mekruhdur. Nitekim ekinleri ve ağaç­ları kuruyuncaya kadar sulamayıp terk etmek de mekruhdur.

Reşid olmayan bir kimsenin arazisini, akarını imar etmek, ekinle­rini, ağaçlarım sulayıp korumak ise velîleri üzerine lâzım gelir. Nitekim vakıf malları imar ve' muhafaza da mütevellileri üzerine lâzımdır. Tuh-etülmühtac.)

(Hanbelî fukahasma göre de bir kimse, mâlik olduğu behîmenin yi­yeceği alefi veya onu mer'ada otİadacak şahsî tedarüke mecburdur. Bu veçhile infakdan imtina eder veya âciz bulunursa onu mülkünden çı­karmaya veya icareye .vermeğe veya eti yiyilir takımdan ise zebh et­meğe mecbur olur. İmtinaında İsrar gösterirse hâkim, ya bizzat bu üç cihetden birini ihtiyar eder veya sahibinin borcu olmak üzere hayvana istikraz suretiyle infakda bulunur. Çünkü hayvanı ac bırakmak, bir zu­lümdür, bir zarardır. Zulmün ve zararın izalesi ise bir vecibedir.

Av için veya ekinleri, hayvanları korumak için saklanılan köpek­lere yiyib içecekleri şeyleri tedarüke veya kendilerini salıvermeğe de sahibleri mecburdurlar.. Zira bunun hilâfına hareket, ta'zibdir. Ta'zib ise tecviz edilemez.

Sagîr, mecnun, matuh gibi mahcur olanların akar ve emlâkini ta­mire, ekinlerini suîayıp korumaya, ağaçlanılın meyvalarım muhafazaya, hayvanlarını infaka velîleri mecburdurlar. Çünkü bunların mallarını si-yanet lâzımdır. Bu malların ziyama meydan vermek ise haramdır. El­muğnî KeşşafüTkına.)

(Zahirîlere göre de herkes, hayvanının nafakasım temine veya hay­vanını yaşayabilir mer'aya salmaya mecburdur. Bundan kaçman kimse­lerin hayvanları onların namına olarak satılır. Çünkü Resuli Ekrem Efendimiz, «dedikududan, fazla sual sormakdan ve mali izaa etmekden» nehy Jüuyurmuşdur.

Mallan izaa, bilâ hüâf haramdır, günahdır, bir düşmanlıkdır. Bir insanın kendi hayvanını yaşamakdan men etmesi, onun salâhına sebeb olan §eyden onu alıkoyması ise malı izaadan başka değildir. Artık vacib olan, onu bu hareketinden men etmektir.

Allah Tealâ Hazretleri biribirinize iyilik ve takva hususunda yardım ediniz, ma'siyet ve husu­met üzerine yardım etmeyiniz) buyurmuşdur. Hayvanlara ihsan ise iyi-likdir, takvadır, onları ıslaha çalışmayan bir kimse ise günah ve adavet üzerine yardımda bulunmuş, Allah Tealâ'ya âsî olmuş olur.

Nitekim bir âyeti kerimede de buyurulmuşdur.

Yani: insanlardan öylesi de vardır ki, dünya umuruna aid sözleri hoşuna gider. Allah Tealâ'yı da kalbindekine şahid tutar. Vicdanının safvetine, sözlerinin kalbindekine muvafakatine yemin eder - halbu ki, onun düşmanlığı pek şiddetlidir. O senden ayrıldı mı, veya bir iş basma geedi mi yer yüzünde fesada, ekinleri, nesilleri - sürüleri, çocukları itlafa koşar. Allah Tealâ ise fesadı sevmez. - Artık böyle fesada ça­lışanlar da takdire, sevgiye lâyık olamaz -. Ona AUah'dan kork deni­lince de onu izzeti nefsi tutar, hamiyyeti cahiliyyesi kendisini günaha sürükler. Artık ona - ceza olarak: - cehennem yeter. Cehennem ise ne fena yatakdır.

işte hayvanları alef gibi, otlatmak gibi yaşayışlarına medar olan peylerden men etmek, ekinlere, ağaçlara kuruyub telef oluncaya kadar su vermemek de yeryüzünde fesada çalışmakdır. Eğinleri, nesilleri he­lake sevk etmekdir. Allah Tealâ ise bu gibi amelleri sevmez.

Hattşı bir kimse arazisini ekmeyib muattal bir halde bıraksa bakı­lır: eğer bu araziyi ekmekden müstağni bir halde ise kendisine cebr edi­lemez. Fakat bunu ekmekden müstağni bir durumda değilse bunu biz­zat ekmesine ve bizzat ekmeğe kadir değilse hâsılatının bir mikdarı mu­kabilinde müzaraa için başkasına vermesine cebr olunur. Elmuhallâ.) [9]