Lahika

Lahika :


114 - : Üç talâk meselesi, bir çok ilmî tedkiklere, münakaşalara mevzu teşkil etmiş olduğundan bu meseleyi aşağıdaki veçhile izaha lü­zum görülmüştür.

115 - : Bir kimse, zevcesine «Enti talikun selâsen = Sen üç ta­lâk boğsun» dese bununla üç talâk tahakkuk eder. Zevce gerek medhulün biha olsun ve gerek olmasın.

(Bu mesele, eimmei erbea ile sair bir çok müctehidlere göredir. Bu, İbni Abbasdan, Ebu Hüreyreden, îbni Ömerden, Abdullah Ibni Ömerden, îbni Mesuddan, Enesden mervîdir. Radıyallâhü tealâ anhüm. Tabiînden vesireden ekseri ehli ilmin kavileri de böyledir.

Ata, Tavus, Said Ibni Cübeyr, Ebüssa'sa ile Amr Ibni Dinar ise bikr hakkında bu üç talâk ile bir talâk vaki olacağına kail bulunmuşlardır.)

(Zahiriyyeye göre de zevç, medhulün biha olmayan zevcesine «Enti talikun selâsen = Sen boşsun üç olarak» dese niyyetine bakılır: Eğer yalnız «Enti talikun = Sen boşsun» sözile üç talâka niyyet etmiş ise üç talâk vaki olur. Fakat bununla bir niyyetde bulunmayıb da badehu cSelâ-sen = üç olarak» dediği zaman üç talâka niyyet etmiş olursa yalnız bir talâk vaki olur, üç talâk vaki olmaz. Çünkü «Enti talikun = sen boşsun» demekle beynunet hâsıl olmuş, «Selâsen = üç olarak» kaydi ise lâğv, mânâsız bir söz olarak kalmış olur.)

116 - : Bir kimse, medhulün biha. olan zevcesine bir meciisde «En­ti talikun, enti talikun, enti talikun = sen boşsun, sen boşsun, sen boş­sun» dese bakılır: Eğer bu sözlerin her binle ayrıca bir talâka niyyet etmiş ise üç talâk vaki olur, böyle niyyet etmeyib de ikinci ve üçüncü ta­lâklar ile birinci talâkı te'kid etmek istemiş ise yalnız bir talâk vaki olur.

Bu mesele de eimmei erbea ile sair bir çok müctehidlere göredir.

(Zahiriyyeye nazaran «Enti talikun = sen boşsun» sözile :kı ta­lâka da, üç talâka da niyyet edilebilir. Zevce gerek medhulün biha olsun' ve gerek olmasın.)

117 - : Bir kimse, medhulün biha olmayan zevcesine bir meciisde «Enti talikun, enti talikun, enti talikun = sen boşsun, sen boşsun, sen boşsun» dese bununla yalnız bir talâkı bain vaki olur. ikinci ve üçüncü talâklar vaki olmaz. Çünkü birinci talâk ile beynunet husule gelir. Diğer­lerinin hükmü kalmaz. Medhulün biha olmayan zevce hakkında iddet lâ­zım gelmiyeceğinden artık talâka mahalliyyet kalmamıştır.

Bu mesele; Hanefîler ile imam Şafiîye, imam Ahmede ve Süfyanı Sevrîye göredir.

« (Evzaîye, Leys Ibni Saide, Malik Ibni Enese, Rebîa îbni Ebî Ab-dirrahman ile îbni Ebî Leylâya göre bununla üç talâk vaki olur.)

118 - : Medhulün biha bulunmayan zevce hakkında harfi atf ile «Enti talikun ve talikun ve talikun = sen boşsun ve boşsun ve boşsun» denilse bununla yalnız bir talâk vaki olur. Bu mesele de imamı Azama ve imam Şafiînin cedid kavline göredir. Çünkü birinci talâk, ikinci talâk­dan evvel ika edilmiştir. Artık başka talâka mahal kalmamışdır. Nite­kim tefrik suretinde de hüküm böyledir. Vakıa «vav» biîâ tertib cem'i iktiza eder, fakat söylenilen talâklardan birinin ilk vukuile beynunet husule gelmiş, artık cem'e mahal kalmamış olur..

« (imam Mâlik ile imam Ahmede -ve Evzaîye göre ise bununla üç talâk tahakkuk eder. Zira «vav» edatı cem'i muktezîdir, tertibi muktezî değildir. Artık üç talâk birden ika edilmiş, âdeta «enti talikun seiâsen = sen üç talâk boşsun» denilmiş gibi olur. imam Şafiînin kadîm kavli de böyle olduğu mervîdir.)

119 - : işte mezahifoi fıkkiyye, yukarıdaki meseleler veçhiledir. Buna muhalif olan sözler ise şâz, muallel, itibara gayri lâyık görülmüş­tür.

Şöyle ki : tmamiyyeye, Ahrned îbni Teymiyye ile kendisinin tâbi-lerine göre bir lâfız ile yapılan üç talâk ile, yani : «Enti talikun selâsen = sen üç talâk ile boşsun» denilmesile yalnız bir talâk vaki olur.

Kezalik : Tavus, Ibni Mükatil, Muhammed Ibni Ishak, Haccac ibni Ertât gibi bazı zatlara göre bir mecliste müteferrik suretde yapılan ya­ni : «Enti talikun, enti talikun, enti talikun = Sen boşsun, sen boşsun, sen boğsun» diye ika edilen üç talâk il ede yalnız bir talâk tahakkuk eder.

Bu iki surette yalnız -bir talâkın vukuuna kail olafî zevatın delilleri şu veçhile hülâsa edilebilir :

(1) : o talâk, iki defadır.) Âyeti kerimesi, üç talâkın birden yapılamiyâcağını göstermektedir.

(2) : Beyhekînin Hmi Abbasdan ihraç etmiş olduğu bir hadis de gösteriyor ki, sahabei kiramdan «Rükâne» zevcesini bir meclisde üç ta­lâk ile boşamış, sonra bundan pek mahzun olmuş, Resuli Ekrem Hazret­leri, keyfiyetten haberdar olunca «O, ancak bir talâkdır, ister isen zev­cene müracat edebilirsin» diye emretmiş, Rükâne de ric'atde bulunmuş-dur.

(3) : Imamiyyenin Hazreti Aliden rivayet etdikleri bir haber de bir meclisde yapılan üç talâk ile yalnız bir talâk vaki olacağını göster­mektedir.

(4) : Üç talâk, liandaki şahadetlere, menasiki hacden olan cemre­lerin atılmalarına ve salâtü selâm iradına dair bir yemine kıyas olunabi­lir. Söyle ki: mülâanede bulunan bir şahıs, dört şahadeti bir lâfız İle ifa etse, yani: «Dört defa şöyle şahadet ederim ki..» diyecek olsa bu, dört değil, bir şahadet sayılır.

Keza: bir zat, hacde yedi taş parçasını eline alarak bunlar? bir defa­da atacak olsa bu, yedi değil, bir sayılır.

Kezalik : Resuli Ekrem, sallâllahü aleyhi vesellem hazretlerine bin kere salât ve selâmda bulunacağına yemin eden bir zat, «Hazreti Pey­gambere bin kere salât ve selâm olsun» dese bununla bin kere değil, bir kere salât ve selâmda bulunmuş olur, münferid suretde bin kerre salât ve selâmda bulunmadıkça yemininde bâr olmuş olmaz. îşte talâk mese­lesinde de böyledir.

(5) : imam Müslimin, Ebu Davudun, Hâkim ile Beyhekînin îbni Abbasdan tahric etdikleri bir hadise nazaran birden yapılan üç talâk Resuli Ekrem ile Hazreti Sıddîkin zamanlarında ve Hazreti Ömerin hilâ­fetinin iîk iki senesinde bir talâk sayılıyordu. Sonra halk, kendileri için tedricî olan talâk hususunda istical gösterdiklerinden Hazreti Ömer, üç talâkın vukuuna hükm edilmesini münasib görmüşdür.

Bu delillere şu veçhile cevab veriliyor :

(1) : nazmı celili, bu maksadı isbat hususun­da bir nas değildir. Buna istinaden üç talâkın birden ika ediiemiyeceğine zahib olmak muvafık olamaz,. Bu âyeti celîle, ric'î tarikile olan talâkın iki kerre olduğunu, ondan sonra zevceyi ya maruf veçhile nikâhda tut­mak veya onu güzellikle salıvermek vazifesini ihtar buyurmakdadır. Alu-sî tefsirine, El'işfak alâ ahkâmittalâk adlı esere müracaat!.

(2) : Beyhekînin tahric etmiş olduğu Rükâne hadisine gelince bu­nu o veçhile îbni Abbasdan rivayet eden yalnız îkrimedir. Halbuki imam Şafiînin, Ebu Davud ile Tirmizî ve İbni Mâccnin, Hâkim ile yine Beyhekînin birçok sikatdan tahric etdiklerine göre Rükâne, zevcesini üç talâk ile değil, bir talâkı bain ile iboşamış, bununla üç talâka niyyet etmediğim yemimle te'yid eylemiş, bundan dolayı zevcesile nikâhı tecdide mezun bulunmuşdu.

(3) : îmamiyyenin imam Ali Hazretlerinden rivayet etdikleri ha­bere gelince bu, usulen sabit değildir. Bilâkis bu, bir iftiradır. Ehli beyt-den, bahusus Hazreti Hasen ile Cafer Îbni Muhammedden bunun hilafı mervîdir. Hattâ bu haberi rivayet ederi şahıs, bu iftirasını Küfede Â'me-şin huzurunda itiraf etmişdir.

Beyhekî'nin ve Taberanî'nin rivayet etdikleri üzere imam Hasen Hazretleri hilâfete intihab olunduğu zaman refikası Aişe Bintül'fazl, kendisini tebrik ve tehniye etmekle Hazreti imam, münfeil olmuş. «Emi-rürmüminîn, Hazreti Alinin kati edilmiş olduğundan dolayı şematet mi izhar ediyorsun? Enti talikun selâsen = Sen üç talâk boşsun» diye Aişeyi tatlik etmişdi. Sonra: «Eğer ben tol? hadisi şerifini ceddimden veya pede­rimden işitmemiş olsa idim ric'atde bulunurdum» demiştir. Bu hadisi şe­rif ise üç talâk ile müteferrikan veya birden tatlik edilen bir kadının tah­lil bulunmadıkça kocasına halâl olmayacağını nâtıkdıc. Hazreti Hasenin buna istinadı ise bu hususda Imamiyyenin iddiası hilâfına açıkça bir de­lildir.

Hazreti Ömer de Ebu Musel'eş'arîye gönderdiği bir mektubunda Her kim zevcesine «Sen üç talâk boşsun» derse zevcesi üç talâk ile boş olmuş olur.) diye yazmıştı. Bunu muhaddis Ebu Nuaym rivayet etmektedir. El'işfak.

(4) : Üç talâkı liandaki şahadetlere, remyi cemerata ve salâtü se­lâm hakkındaki yemine kıyas etmek ise mahallinde değildir. Çünkü bir lâfz ile yapılan dört şahadetle, bir defada atılan yedi taş parçasile ve bir lâfız ile okunan bin salâtü selâm ile maksad hâsıl olmaz. Yalnız bir talâk ile ise maksad husule gelir, iddetin İnkızasını müteakib beynunet tahak­kuk eder, bu cihetle aralarında bir fark vardır.

Maahaza lian, azîm bir emirdir. Liandaki dört şahadet, dört şahid mesabesindedir. Bu şahadetlerin her biri yemîn ile takviye edilecekdir. Binaenaleyh bunu dört defa tekrara lüzum vardır.

Cemrelerin atılması ve bunun adeti ise bir emri teabbüdîdir. Bunun sim bizce hafidir. Yedi taş parçasını bir defada atmak, ayrı ayrı yedi taş atmak yerini tutamaz.

Salâtü selâm meselesi de mevzu haricindedir. Bin lâfzına mukarin ojan bir salâtü selâm; ne maksada ve ne de örfe nazaran bin salâtü se­lâm sayılamaz.

Bir de bu üç hususda teaddüde riayet edilmesi, ihtiyat muktezası-dır. Talâk ise bunların aksinedir. Talâkda ihtiyat, bir meclisde bir lâfız ile veya müteferrik lâfızlar ile yapılan üç talâkın üç talâk olarak kabul edilmesindedir. üç lâfzını ilga etmek hürmet hususunda riayet edilmesi pek mültezem olan ihtiyat kaidesine muvafık olamaz.

(5) : Ömer tbnül'hattab hazretleri, bir meclisde yapılan Üç talâk ile yalnız bir talâk vuku bulacağı halde bununla üç talâk vukuuna hükm etmiş değildir. Böyle bir şey nasıl tasavvur olunabilir?... Nasıl olur da Hazreti Faruk, bir talâkı üç talâk sayabilir?.. Nasıl olur da kabili ric'at olan bir talâk ile kat'î beynunet husulüne hükm edebilir?..

«Hazreti Önıerin üç t,alâk ile hükm etmesi, bir hükmi şer'î değil, bel­ki üç talâkdan zecr için bir ukubet idi, bir ta'zir mesabesinde idi» de de­nilemez. Böyle bir şey nasıl mülâhaza olunabilir?. Hiç Hazreti Ömer gibi mücessem adalet olan bir zat, meşru olan bir şeyden dolayı ukubetde, ta'zirde bulunabilir mi?.. Hiç halâl olan bir şeyin hürmetine kail olabilir mi?.. Ya onun bilfarz böyle gayri meşru' bir hikmete karşı ashabı kiram sükût edebilirlerim idi?. O ashabı kiram ki, «Yâ Ömer!. Sen doğıu yol­dan çıkarsan seni kılıçlarımızla o yola sevk ederiz» demişlerdi.

O halde tezahür ediyor ki, Cenabı Faruk'un hükmi, bir hükmi şer'î-dir, kitaba, sünnete, icmaı ümmete müsteniddir. îbni Abbasın Hazreti Ömere dair nakletdiği haber, yanlış telâkki edilmiştir. Ibni Abbas Haz­retlerinden rivayet edilen bu haber, şazdır, mualleldir, muhaddislerce mecruhdur. Bu mübarek zat, kendisinden rivayet edilen bu haberin hilâ­fına fetva vermiştir. Nitekim «Elmuğnî» de de mezkûrdur.

Fil'hakika Hazreti Ömer, kendiliğinden böyle bir hükümde bulun­mamıştır. Belki zamanı nebeviden i'tibaren câri olan üç talâk ile kat'î ay­rılık vukuunu sabıkta olduğu gibi imza etmiştir. O halde Ibni Abbas Hazretlerinden rivayet olunan haber hakkında şu gibi mülâhazalar der-meyan edilmiştir:

(1) : Vaktile zevcelerini bir meclisde üç defa bogayan, yani : zev­celerine «Sen boşsun, sen boşsun, sen boşsun» diyen-erkekler, çok kere ikinci ve üçüncü talâk ile birinci talâkı te'kid etmek kasdinde bulunurlar­dı. Binaenaleyh bununla yalnız bir talâk vuku bulurdu. Halbuki bilâhare âdet değişmiş, bu talâklardan her birile ayrıca bir talâk kasd edenler çoğalmış olmakla Hazreti Ömer, bunların haklarında maksatlarına göre üç talâk ile hükm etmişdir ki, zaten zamanı Nebevide de ayni hüküm carî idi.

(2) : Şöyle de denilebilir ki : Ibni Abbas hazretlerinden, rnervî olan haberdeki üç talâkdan maksad, medhulün biha olmayan zevceler hak kında bir meclisde vuku bulmuş olan müteferrik üç talâkdan ibaretdir ki, bunların birincisi vaki olunca artık diğerlerine mahal kalmaz. Hazreti Ömerin imza etdiği üç talâk ise medhulün biha olan zevceler hakkın­daki üç talâkdan ibaret bulunmuşdur.

Şayed Hazreti Ömer, böyle gayri medhulün biha hakkında üç ta­lâk ile hükm etmiş ise bu kendisinin bir içtihadına müstenıd bulunmuş, böyle bir hâdisede tarafı Nebeviden yalnız bir talâk vukuuna hükm edil­miş olduğunun Hazreti Ömerce sabit bulunmadığından ileri gelmiş de-mekdir. Nitekim bu veçhile ietihadda bulunan bazı müetehidler daha vardır.

(3) : Şöyle de deniliyor : Hazreti Ömer, bu hususda bazı zevat ile istişarede bulunmuş, bunun neticesinde bir nesh vukuu anlaşılmış, böy­le üç talâk ile bir talâk vukuu hakkındaki hükmün bilâhare zamanı Ne­bevide nesh edilmiş 'bulunduğu bir icmaa veya bir habere mebnî tezahür etmiş, bu cihetle Hazreti Ömer, üç talâk vukuuna hükm eylemişdir.

(4) : Şöyle de denilmişdir: Ibni Abbas Hazretlerinden rivayet olu­nan haber, üç talâkın ahdi nebevide bir talâk sayıldığını göstermekdedir. Bu üç talâkın bizzat tarafı nebeviden bir talâk sayıldığını tasrih etme-mekdedir. İhtimal ki bunun böyle bir talâk addedilmesi, bazı sahabei ki­ramın İetihâdlarma göre idi. Hazreti Ömerin içtihadı ise bunun hilâfına tecellî etmişdir. Yoksa Resuli Ekremden mensus olan bir hükmün hilâ­fına Hazreti Ömerin hüküm vermesi mutasavver değildir.

(5) : Şöyle de deniliyor : Uç talâkın ahdi nebevide bir talâk telâk­ki edildiğine dair olan haberi Ibni Abbasdan yalnız Tavus rivayet etmiş­dir. Halbuki Said tbni Cübeyr, Mâlik Ibni Haris, Muhammed Ibni lyâs, Numan îbni Ebî lyas, Mücahid, Atâ, Amr îbni Dînar gibi büyük müe­tehidler, yine îbni Abbasdan bunun hilâfına rivayet etmişlerdir. Bu zat­lar, Ibni Abbasın ecellei ashabından idiler. Tavus ise fâzü, muhterem, salâhı hal ile muttasıf bir zat olmakla beraber kesirül'hatâ imiş. Artık şüphe yok ki, şu kadar büyük zatların rivayetleri dururken yalnız Tavu­sun rivayetine hüküm bina edilemez.

Filvaki îmam Mâlik ile îmam Şâfiînin ve Ebu Davud ile Beyhekî-nin tahric etdikleri bir hadise nazaran bizzat Ibni Abbas Hazretleri de üç talâk ile beynuneti gaüzenin vukuuna kail olmuş, bununla fetva ver­miştir.

îbni Mâce'nin Said'den tahric ettiği bir hadisde üç talâkın vuku­una Resuli Ekremin icazet vermiş olduğunu nâtık bulunmakdadır.

Hâsılı Tavusun rivayet etdiği haber, ya mevzudur veya münker-dir, müevveldir veya mensuhdur.

(6) : Bir meclisde bir lâfz ile veya müteferrik lâfızlar ile yapılan üç talâk ile beynuneti kübranın vuku bulacağına ehli sünnet ulemasının cumhuru kail bulunmakdadırlar. Bu hususda âdeta bir dcmaı ümmet vaki olmuşdur. Artık bu mesele, içtihada mahal değildir. Buna muhalif olan bir hüküm, nafiz olmaz. Hilâfına kail olanlar, şaz ve ehli sünnetin kavli-ne muhalif, ehli bid'atden madud görülmüşdür. Bütün bunlar, Ahkâmül1-kur'anda, Ruhijl'meanîde, Kütübi Sitte'de, imam Mâlikin Muvatta'ında, Mealimüssünen'de, Fethülkadir'de, Kitabülümde, Elmugnî ile Elmuhallâ'-da vesair fıkıh kitabi arımızda mufassalan yazılı bulunmuşdur.

Filhakika nikâh hakkına malik olan bir mükellef, bunu müteferri­kan izale edebileceği gibi müctemian da izale edebilir, hattâ üç talâkı bir-den yapmak, imam Safîye, Ebu Sevre, ve imam Ahmedden bir rivayete göre haram da değildir. Fakat bu veçhile talâk yapılması, imamı Azama, îmam Mâlike ve İmam Ahmedden diğer bir rivayete göre bid'addir, hür-metden hâlî değildir. Bu cihet Hazreti Ömer'den, Hazreti Aliden, tbni Mesud ile Ibni Ömerden de mervîdir. - Allah Tealâ hepsinden razı oi-sun - Hattâ îbni Ömer Hazretleri, zevcelerini bir meclisde üçer .talâk ile boşayan kimseleri darb suretile ta'ziren cezalandırır idi. Çünkü "böyle üç talâkı birden yapıvermek; ihtiyata münafi, Resuli Ekremin sünnetine muhalif, ma'sıyetden gayri halidir. Bununla beraber muteberdir. Zira bir şeyin ihtiyata münafi, sünnete muhalif, ma'siyeti müstelzem olması, o-nun hükmünün lüzumuna mani olamaz. Nitekim irtidad, en büyük bir ma'siyyeddir, en azîm bir cinayetdir. Bununla beraber hükmünün lüzu­muna, tahakkukuna mani değildir.

Binaenaleyh müctehidîni kiramın cumhuruna göre üç talâk ile her halde hürmeti mugalleza hâsıl olur ve tahlili şer'î bulunmadıkça bu hür­met, mürtefi olmaz. Tahlil için muharremat bahsine müracaat!.. [83]