Talakın Ehlî

Talakın Ehlî :


93 - : Talâkın ehli; mükellef olan, yani : âkil, baliğ ve müteyak­kız bulunan zevedir, velev ki gayri müslim bulunsun.

Binaenaleyh çocukların, matuhların, mecnunların, mübersem veya muğmaaleyh olanların ve havf ve hayalarından nâşi medhuş bulunanla­rın, uyuyanların ve zevç olmayanların talâkları vaki olmaz.

Şöyle ki : çocuklar, mürahik bulunsalar da talâkları bâtıldır. Binaen­aleyh badel'bülûğ bu talâklara razı olsalar da hükmü yokdur. Çünkü akl, ehliyeti tasarrufun şartıdır. Bir tasarrufun maslahate muvafık oltıb olmadiği akl ile bilinir. Mecnunlar ise bu idrâk vasıtasından mahrumdur­lar. Fakat mecnunların hali ifakatlerindeki talâkları muteberdir.

Kezalik : bir kölenin zevcesini efendisi, ve bir çocuğun zevcesini ve­lîsi boşayamaz. Çünkü bunlar zevç değildirler. Fakat bir kimse, başkası­nın zevcesini bilvekâle boyaşabilir. Zira vekilin talâkı müvekkilinin ehli­yetine dayanır.

Kezalik : bazı sebeplerden dolayı zevç ile zevce arası, hâkimin hük-mile tefrik edilebilir. Çünkü hâkim, mütehakkak bir zarureti def için ve­layeti âmmesi itibarile bu salâhiyeti haiz bulunur.

94 - : Marizin akh zail olmadıkça taiâkı muteberdir. Çünkü ma­raz, ehliyeti teklifi ıskat etmez. Fakat marizin akh zail olunca talâkı mu­teber olmaz.

95 - : Muhtînin, yani : başka bir söz söylemek isterken lisanın­dan bir hata eseri olarak talâk sadır olan zevcin talâkı vaki olur.

Meselâ : Zevcesine hitaben, «Sen insansın» diyecek yerde «Sen talik­sin» dese kazaen talâk lâzım gelir. Çünkü bu söz, sarih olduğundan niy-yete muhtaç değildir. Hâkimler, niyyete değil, istimal edilen lâfızlara gö­re hükm ederler. Fakat zevcin hata iddiası, hakikate mukarin ise diya-neten - kendisile indallah muteber olur.

96 - : Hâzilin, yani : sözünün ne hakikî mânasını ve ne de mecazî mânasını kasd etmeksizin lâtife yapmak isteyen bir zevcin talâkı, hem kazaen hem de diyaneten vaki olur. Çünkü hâzil, talâk lâfzını kasden söylediğinden hükmü, ister istemez kendisine lâzım gelir.

Cahiliyyet devrinde bazı erkekler; zevcelerini boşar, sonra dönüp şaka olarak - lâiben, hâzilen - boşadıklarını iddiada bulunurlardı. Bu­nun üzerine talâk ile mülâabenin ademi cevazı hakkındaki bir nazmı kur'anî nüzul etmişdir.

Fakat hezel yolile yapılan ikrarı talâk ile talâk vaki olmayacağı gibi hâzilen ikrar edileceğine evvelce işhad edildiği takdirde de talâk kazaen vaki olmaz. Zira hezl, kizbin delili olduğundan ikrarın sıhhatine tesir eder.

97 - : Sefihin, yani : aklı zayıf olan kimsenin talâkı muteberdir, velev ki mahcur olsun. Çünkü talâk gibi feshi kabil, rızaya mütevakkıf olmayan tasarrufatı kavliyye hacr altına alınamaz.

98 - : Dilsizin mahud işaretile talâkı vaki olur, mevtine kadar de­vam etmek şartile. Velev ki ahresiyyeti sonradan arız olsun.

Fakat kitabete muktedir olan dilsizlerin mücerred mahud işaretlerile talâkın vuku bulub bulmayacağında ihtilâf vardır.

99 - Alel'itlâk mükrehin talâkı muteberdir, ikrah, gerek meşruî bir suretde vuku bulsun ve gerek bulmasın ve ikrah, gerek mülcî derecesinde bulunsun ve gerek bulunmasın. Çünkü ikrah, esasen ihtiyarı ibtal ve izale etmez. Belki mükreh, yaptığı fi'li yine kendi ihtiyarile yapmış olur, kendince iki şerrin ehvenini ihtiyar etmiş olur.

Maahaza talâk, feshi kabil olmayan tasarruflardan bulunduğu ci­hetle bunun vukuunda ikrahın mevcud olub olmaması müsavidir.

Meselâ : zevcesine nafaka vermemek için talâka yemin eden bir kimse, hâkim tarafından vuku bulan cebri şer'îye binaen nafaka verecek olsa talâk vaki olur.

Kezalik : bir kimse, zevcesini gayri meşru suretde vuku bulan bir cebre binaen tatlik etse yine talâk vaki olur.

100 - : Talâka bil'ikrah vekil olan şahsın tat tiki de muteberdir. Şöyle ki : bir kimse, zevcesini boşamak İçin bir şahsı cebren tevkil*

edib o şahıs da bu ikraha mebnî o kadını tatlik etse talâk,, bil'ittifak vuku bulur. Çünkü bu takdirde mutallik, zevcdir. Vekilin bu tasarrufu müvek­kiline racidir.

Fakat bil'ikrah vuku bulan ikrarı talâk, muteber olmadığı gibi bil' ikrah kitabetle yapılan talâk da muteber değildir.

Binaenaleyh bir kimse, zevcesinin talâkını yazmaya cebr olunsa ya­zacağı mektub ile talâk tahakkuk etmez. Zira m'ükâtebe, bir hacete bir.aen muhatebe makamına ikame edilmiştir. Bu halde ise hacet mevcut değil­dir.

101 - : Mubah bir şey yemesinden veya içmesinden dolayı sarhoş olan bir kimsenin talâkı muteber değildir. Fakat istimali şer'an memnu olan bir şeyi bile bile yemesinden veya içmesinden dolayı sarhoş olan kimsenin sekir halindeki talâkı muteberdir. Hali sekirden maksad ise müskir maddenin akla galebe eden neşvesinin tesirilc husule yeleri heze­yandan, kelâmın ihtüâtmdan ibarstdir. Hanefiyyece muhtar ve müfta bih olan da budur. Bahri Raik, Dürri Muhtar, Reddi Muhtar, Hindiyye, Ali Efendi fetavasi.

102 - : Sarhoşluk halinde vuku bulan talâkın muteber olmaması meselesi, izaha muhtacdır. Şöyle ki: sarhoşluk, usuli fıkıhda beyan, olun­duğu üzere ehliyete aid, mükteseb arızalardan olup iki türlü sebebden neşet eder :

Biri :mübah tarikile olan, meselâ : bal şerbeti veya ilâç içmekden veya bil'ikrah müskiratdan birini kullanmakdan ileri gelen sarhoşlukdur. Bu türlü sarhoşluk, hastalık ve baygınlık gibi elde olmayan arızalar ka­bilinden sayılarak sahibinin sıhhati tasarruf atın a mâni olur. Bu hususda müctehidlerin ittifakları vardır.

Diğeri : mahzur tarikile olan, yani : memnu olan müskiratdan biri­ni birihtiyar istimalden münbais olan sarhoşlukdur. Bu kısım-ihtiyare müstenid olduğundan sahibinin mükellefiyetine, sıhhati tasarrufatına mam olmaz. Binaenaleyh böyle bir sekranın talâkı vaki olur. Cumhun ule­manın ve ammei sahabenin reyleri böyledir.

Fakat Hazreti Osman - radıyallahu tealâ anhden bir rivayete nazaran sekranın talâkı vaki olmaz. Hanefîlerden îmam Züfer, imam Kerhî, îmam Tahavî İle Muhammed ibni Seleme de bu rivayeti ihtiyar etmişlerdir. Fukahadan Rebîa, Ebu Sevr gibi bazı zevat da buna zahib-dirler. îmarn Şafiî ile imam Ahmcd ibni Hanbelden de bu yolda birer ri­vayet vardır.

Maahaza ulemanın bu ihtilâfı, sarhoşluğun her hangi derecesine şâ­mil midir, değil midir?. Bu cihet, tedkike muhtacdır:

Fethülkadîr sahibine göre fuhakayı kiramın bu hususdaki ihtilâfı, yeri gökden, kadım erkekden ayırd edemiyecek derecede, sarhoş olanlar hakkındadır. Erkekleri kadınlardan tefrik ettikleri halde mücerred nasm güzel gördüğünü çirkin ve çirkin gördüğünü güzel sayacak derecede sar­hoş bulunanlar hakkında değildir. Bunların tasarruflarının sıhhatinde ih­tilâf mevcut değildir.

Hamevî de Müctebadan naklen diyor ki: Sekrİn derecesinde fukaha ihtilâf etmişlerdir. Eğer sarhoş, zemini semadan, ricali nisadan temyiz edemiyecek bir halde bulunan kimse ise şüphe yok ki, bunun bey'i, talâkı, yenlini bâtıldır. Amma teklif ve hitabın teveccühüne kâfi olacak merte­be akıl ve temyizi mevcud olan kimse ise bu, sahî = sarhoşluğu zaii ol­muş şahıs mesabesinde olacağından mezkûr tasarrufları sahih olur.

Fakat Reddül'muhtarda beyan olunduğuna nazaran gerek einimei selâseye ve gerek îmam Ebu Yusuf ile îmam Muhainmede göre sahabei kiram ile bir çok ulemanın yukarıda yazılı ihtilâfları hezeyan eden, yani: sözü muhtelit olan sekran hakkındadır. Binaenaleyh bu derecede sarhoş olan kimselerin sıhhati tasarrufuna kail olmayan zevat, bu derecenin fev­kinde sekran bulunan kimselerin de sıhhati tasarrufuna evlâ bittarik kail bulunmuş olurlar. Fethül'kadîr, Bedayi, Dürri Muhtar.

« Malikîîeı-e göre talâkın ehli yalnız müslim ve mükellef olan kim­selerdir. Binaenaleyh gayri müslimlerin talâkları sahih değildir. Meğer ki islâm hâkiminin hükmüne bil'ittifak müracaat etsinler. Kezalik: ma­rizin bir hezeyan neticesi olarak zevcesini tatlik etmesi, muteber değildir. Şu kadar var ki bu tatlike şuuru îâhık olmadığına dair kendisine yemin tevcih edilir.

Kezalik : hata tarikile olan talâk, ne diyaneten ve ne de kazaen mu­teber değildir. Şu kadar var ki, bunun bir sebkı lisan neticesi olduğu sa-bİt olmalıdır, olmazsa kazaen tasdik olunmaz. Minehul'celîl, Muhtasarı Ebizziya.)

(Şaîbî, Nehaî, Ebu Kılâbeye göre mükrehin talâkı muteberdir. Fa­kat eimmei selâseye göre gayri meşru ikrahlar ile vuku bulacak talâklar muteber olmaz.

Şöyle ki : Maliki fukahasma göre ikrahlar, ya serî veya gayri şen­dir. İkrahı şer'î, gayrın hakkı taallûk eden bir fi'l üzerine icbardır ki, müftabih olan kavle nazaran bununla mutlaka talâk vaki olur.

Meselâ : zevç, zevcesini infak veya ebeveynine İtaat veya borcunu eda etmemek üzere talâka yemin etmiş iken hâkim tarafından zevcesini infaka veya ebeveynine itaate veya borcunu edaya cebr olunsa sabık ye­minine binaen talâk vaki olur. Zevç bunları âdeta bittav'ı verrıza yap­mış sayılır.

İkrahı gayri şer'î ise haksız yere vuku bulan icbardır. Böyle bir ik-ra hile - zahir olan rivayete göre - ne kazaen ve ne de diyaneten talâk vaki olmaz. Bu ikrah, ister mülcî, ister gayri mülcî bulunsun.

Meselâ : bir kimse, «Fülân haneye girmem» diye talâka yemin et­tiği nalde bil'icbar o haneye idhal edilse bununla talâk vaki olmaz.

Malikî fuhakasının beyanına nazaran ikrah, elem verici bir havf ile tahakkuk eder. Mükrehün bihin vukuu hakkında galebei zan kâfidir. Katle, şedid darbe, malı ahz ve itlafa, evlâd ve ahfadı kati ve ta'zîbe, zî mürüvvet bir zatın boynuna sille vurulacağına dair olan tehditler ile ik­rah husule gelir. Fakat yabancıların veya kardeş, amca gibi kariblerin kati ve tâ'zibine dair tehditler ile ikrah tahakkuk etmez.

Mükrehün bih olan fi'lin müneccez, yani : filhâl icrası mültezem olmak şart değildir. Binaenaleyh mücbir, zevce hitaben «Eğer zevceni bo-şamazsan sana bir ay sonra şöyle yaparım* diye tehdid etmekle zevç, bundan korkacak olsa ihrah husule gelmiş olur.

Bir talâka cebr edilen şahıs, üç talâk ika etse yine talâk vaki olmaz. Çünkü ikrah halinde mükrehden sâdır olan söz, mecnundan sudur eden haller mesabesindedir.

Sekrâna gelince : Malikî fukahasmdan bazılarının beyanına nazaran kuvvei mümeyyize sini büsbütün gaîb edib erkeği kadından, yeri gökden fark edemiyecek bir halde bulunan sekranın talâkı vaki olmaz. Fakat esah olan kavle göre sekranın talâkı her halde vaki olur. Minehul'celîl, Dusukî, Kifayetüttâlib ve haşiyesi, Muhammedi Hırşînin şerhi).

(Şafiî fukahasma göre talâkın ehli, mükellef olan zevedir. Gerek müslim olsun ve gerek olmasın. Şafiîlerce ikrah, hissî ve şer'î kısımları­na ayrılır. Bunların hiçbirile talâk vaki olmaz.

Meselâ : bir kimse, zevcesine fülân gecede tekarrüb edeceğine dair talâka yemin ettiği halde o gece zevcesi haiz bulunsa veya kendisine uyku galebe edib bir veçhile izalesine kadir olamasa ademi tekarrübe binaen talâk vaki olmaz. Şu kadar var ki, mezkûr gecede hayızdan veya uyku­dan evvel bir veçhile tekarrübe kudret bulunmaması şarttir.

Şafiiyyeye göre ikrahın husulünde mücbirin tehdit ettiği şeyi fİlhal yapmaya muktedir olması şarttır. Bu iktidar, gerek velayet ve tegallüb-den ve gerek fazla hücum ve savletten neşet etsin.

Mükrehin firar veya başkasından istiane gibi bir tarik ile mücbiri def den âciz kalması ve imtinaı takdirinde mücbirin mükrehünbihi ika edeceğine kanaat getirmesi de şarttır.

îkrah ile beraber ihtiyar karinesi de zahir olursa talâk vaki olur.

Meselâ : bir erkek, iki zevcesinden lâalettayin birini boşamaya cebr olunduğu halde kendisi bunlardan birini tayin etse veya bir talâka cebr edildiği halde üç talâk ile boşasa bu talâk muteber olur. Bunların aksi suretinde de hüküm böyledir.

Kezalik : Zevç, sarih veya talik yolile talâka cebr edildiği halde ki­naye' tariküe veya müneccez olarak talâkda bulunsa yine talâk tahak­kuk "eder. Çünkü bu veçhile yapdığı talâkda ihtiyarı mevcud bulunmuş olur.

Bir şarta muallâk olan talâk, o şartın bü'ikrah vukubulmasiie tahak­kuk etmez.

Kezalik : sârikler, bir şahsa karşı kendilerini bir kimseye haber ver­memek için zevcesinin talâkına yemin etmedikçe salıvermiyeçeklerini ih­tar etseler, bununla ikrah tahakkuk eder. Binaenaleyh o şahıs, bu ye­minden sonra ihbarda bulunsa bununla talâk vaki olmaz.

Fakat o şahıs, bilâ talep yemin etdiği takdirde bilâhare ihbarda bu­lunsa talâk vaki olur. Velev ki yemin etmedikçe kendisini bırakmıyacak-larını bilmiş olsun. Çünkü bu suretde yemine icbar edilmiş olmaz.

Mükrehin talâk ânında tevriyede bulunması, meselâ «tatlik etdim» sözile yalan yere ihbar veya hîssî bir kayıddan itlâk gibi bir şeye niyet etmesi veya talâkın akabinde gizlice «inşallah» demesi şart değildir Hi-lâfen libaz.

Malikî mezhebinde de muhtar olan kavle göre tevriye lâzım gelmez.

Sekrâna gelince : Bu, aklının ihtilâline bü'ihtiyar sebebiyet verdiği cihetle mazur, mer'fuulkalem değildir, ef'alinden dolayı mes'uldür. Fa­kat ilâç istimalinden mütehassil sekir halindeki talâk vaki olmaz. Bu, telezzüz için ihtiyar edilmiş bîr ma'siyyet değildir. KitabüTüm, Nihaye ve haşiyesi.)

(Hanbelî fukahasma göre âkil olan bir gayri müslimin talâkı nafiz­dir. Gerek kitabî olsun ve gerek olmasın. Hanbelîlerce bir kısım ikrahlar muteberdir. Şöyle ki: döğme, boğaz sıkma, hapis, suya saldırma gibi elem verici bir şey ile maalvaid zulmen yapılan ikrah, talâk vukuuna manidir.

Tehdidini ikaa kadir olan şahsın kati gibi, kat'ı uzv gibi, şiddetli darb ve uzun müddet habs gibi, çok bir malı ahz, vatandan ihraç gibi zararı biy^ük* olan bir şe yile tehdit etmesi, ikrahdan maduddur.

Şu kadar var ki, mükreh, vaki olan tehdidin vukuuna gannı galibîle kani, definden âciz, kaçıb saklanabileceğine zannı galibi gayri mevcud bulunmalıdır.

Bir kimsenin evlâdı hakkında vukubulacak ikrah, kendisi hakkında da ikrah sayılır.

ikrah, hâkimiyyet kuvvet ve sultasını haiz bir kimse tarafından ya­pılabileceği gibi sârik, yol kesici gibi bir mütegallib tarafından da yapı­labilir.

Hafif bir darb, bundan sikılıb müteessir olmıyacak kimseler hak­kında ikrah sayılmazsa da mürüvvet ve mevki sahibleri hakkmda'ikrah

sayılır.

Talâk maksadile yapılan sihir de en büyük bir ikrah sayılır. Söy­lediği sözü bilemiyecek derecede meşhur olan kimsenin talâkı vaki ol­maz.

Seb ve setm, ihanet, az bir malı ahz, ikrah sayılmaz. Çünkü bunla­rın zararları azdır.

Zevcelerinden gayri muayyen birini tatlik için icbar edilen kinişe bunlardan muayyen birini tatlik etse talâk vaki olmaz. Çünkü icbar, bu muayyene hakkında da tahakkuk etmiş olur. Bunun bü'ihtiyar tatlik edil­diğine delâlet eder bir karine yokdur. Fakat muayyen bir kadını tatlik için mükreh olan kimse, diğer bir kadını tatlik etse talâk vaki olur. Kezalik : bir talâk için mükreh olan şahıs, üç talâk ika etse talâk vaki olur. Çünkü ikrah bu talâklara aid bulunmamıştır.

Sekir meselesine gelince : Hanbelî fukahası diyorlar ki : biîe bile bil'ihtîyar kullandığı haram müşkiratdan binle sarhoş olan kimsenin ta­lâkı vaki olur. Velev ki, bu sarhoş, sözlerinde ve okumalarında kargılık göstersin, kendi eşyasını başkasının eşyasından temyiz edemesin, gökü yerden ve erkeği kadından tefrika kadir olmasın. Hâsılı : sarhoş, akval ve ef'alile muahaza olunur, akla mütevakkıf olan kati, kazf, zina, sirkat, zihar, îlâ, riddet, ihtida, vakf, ariyet, gazb, kabzı emanet gibi hususlarda sahî hükmündedir. Çünkü sarhoş; îfratda bulunmuş, başkalarına zarar verecek veçhile aklını izaleye çalışmış olacağından hakkında bir ukubet olmak üzere bu hareketlerinin hükmü lâzım gelir,.

Mamafih îmam Ahmed ifoni Hanbelden diğer bir rivayete göre böy­le bir sekran, müstakillen yapabileceği hususlarda sahî hükmünde ise de nikâh vesair muavezat gibi müstakillen yapamiyacağı hususlarda mec­nun mesabesinde bulunur.

îmam Ahmedden mervî olan bu ikinci kavi, Hazreti Osman ibni Af-fan ile Ömer ibni Abdü'azizin ve Müzenînin mezheblerine muvafıkdır. Elmuğnî, Kessafürkına.)

(Zahiriyye mezhebine göre müşriklerin talâkları nafiz def'"Eir. Fakat bunların nikâhları ve i'tak, icare, hibe gibi sair tasarrufları caizdir. Mükrehin ve sokranın talâkları da mecnunun talâkı gibi gayrı lâzımdır. Sekrin derecesi ise kâh âkilâne ve kâh gayri âkilâne sözler söylemek su-retile kelâmın ihtilâtıdır. El'muhallâ.) [79]