Mahkûmun aleyhin ve ehliyet ile teklifin mahiyyetleri:
Mahkûmun aleyhin ve ehliyet ile teklifin mahiyyetleri:
538 -: Mahkûmun aleyh, yaptığı fillerden dolayı kendisine hitabı şer'î teveccüh ve taallûk eden mükellef insandır.
Bir insan, mükellef olmak için ehliyet sahibi olmak lâzımdır. Ehliyet ise akl bilmeleke ile vücude gelir.
Filhakika herhangi bir şahsa bir şeyi yapmak veya yapmamak için bir teklif teveccüh etmesi için o şahısta akl biîmelekenin bulunması lâzımdır. Ve illâ o teklif edilen şeye salâhiyet ve kabiliyet bulunamaz.
539 - : Teklif; külfetli, meşakkatli bir şeyi birisine ilzam etmek demektir. Meselâ: bir dinî vazifeyi ifa, az çok külfetten hâli olamaz. Bu külfetten dolayıdır ki, insan tahsine, sevaba lâyık olur. İşte böyle bir şey ile mükellef olması için insanda hir akl bilmeleke bulunmak lâzım gelmektedir.
540 -: Akl; bir nurdur, insana takib edeceği yolu aydınlatır. Akim bir çok tarifleri vardır. En muhtarı; «nefsi insanînin, yâni ruhun kuvvetidir ki insan o sayede nazarî ilimleri iktisaba muktedir olur» tarifidir. Akim dört mertebesi vardır:
Birincisi: aklı heyûiânî mertebesidir. İnsan, ilk yaradılışında bilgiden hâlî olur. Fakat bu bilgileri ileride elde etmeğe kabiliyetli bulunur. İste bu kabiliyet, aklı heyulanı mertebesidir.
İkincisi: aklı bilmeleke mertebesidir. İnsan, biraz sonra zaruriyya-tı, bedihiyyatı idrâk eder, nazariyyatı da tahsile müstaid bulunur.
İşte insanın bu zamandaki kabiliyeti de aklı bilmeleke mertebesidir.
Üçüncüsü: aklı bilfîl mertebesidir. İnsan, bu mertebede hem bedi-hiyyat ve zaruriyyatı, hem de nazariyyatı idrâk edip bunları dilediği zaman yeniden çalışmaya muhtaç olmaksızın istihzara muktedir bulunur.
Dördüncüsü: aklı müstefad mertebesidir. Bu mertebeyi ihraz etmiş olan bir zat için hem bedihiyyat ve zaruriyyat malûm olur, hem de na-zariyyat tamamen müstahzar ve mürtkeşif bulunur.
Bu dört mertebeden aklı bilmeleke mertebesi, mutavassıt bir derecede bulunduğundan tekliflerin menatı, mütevakkafün aleyhi bulunmuştur.
Maahâzâ akl biîmeleke de insanlarda mütefavet bulunduğu cihetle bunun yerine «bulûğ» ikame edilmiştir. Binaenaleyh baliğ, arızalardan salim olan bir insan, akl bilmelekeyi haiz sayılır.
541 - : İnsanlardaki ehliyet, iki nevidir. Biri: nefsi vücube ehliyettir. Diğeri de vacibi edaya ehliyettir. Şöyle ki:
Vücubi ehliyet, insanda bulunan «zimmet» ile hâsıl olur. Zimmet ise bir vasıftır ki, insan kendi lehindeki ve aleyhindeki şeylere bu vasf ile ehl olur.
Her insan, manevî bir vasf olan zimmetle muttasıftır. İnsanlar, daha ervah âleminde iken Hak Tealâmn : X~j i—n -ben sizin rabbı-nız değil miyim?» hitabı izzetini telâkki ederek «evet., rabbımızsm» demişler, bu cihetle bir ahd altına girmişlerdir. İşte zimmet, bu ezelî ahdin bir neticesidir. Bu zimmet, akl bilmelekeden evvel de insanda bulunmaktadır. Bunun içindir ki cenin bile lehinde olan bir takım hakların vücubüne salih bulunur, irse. vasiyyete, nesebin sübutüne aid hakların vücubü gibi. Şu kadar var ki. bir ceninin zimmeti zaif olacağından aleyhine olan şeylerin vücubüne salih olmaz. Binaenaleyh velisinin cenin namına alacağı şeylerin semeni cenîne değil, velisine teveccüh eden bir borç olur.
542 -: Zimmet, insanlara mahsus bir haslettir. Vakıa insanlar, bu zimmete, vesile olan o ezelî ahdi hatırlamıyorlar. Fakat birer sadık muhbir, birer âdil şâhid olan peygamberâni zîşan, bu ahdin vukuuna şahadet etmektedirler. Bu haddi zatında mümkündür. Kudretulİah ise buna maa ziyadetin kâfidir. Bundaki hafî hikmet de Allah Tealâya malûmdur.
Velhâsıl: akl bilmeleke ehliyyetin şartıdır. Zimmet de ehliyetin sebebi bulunmuştur.
548 -: insan, doğduktan sonra gerek lehinde ve gerek aleyhindeki hakların vücubüne, edasına muktedir olduğu nisbette salihtir. Bu cihetle bir çocuk, hem lehine olan haklara müstahık olur. Hem de aleyhinde olan haklardan dolayı -edasına kadir olduğu mertebede -mesul bulunur.
Meselâ: bir çocuk, irse, vasiyyete, adına alman şeylerin mülkiyye-tine müstahik olur. Ve öşr ve haraç gibi şeyler ile de mükellef bulunur. Malından muhtaç olan karibine nafaka verilmekle de mahkûm olabilir. Başkasının telef ettiği bir malını tazmin ile de mükellef tutulur. Fakat namaz gibi, zekât gibi ibadetler ile, kısas gibi, mirastan mahrumiyet gibi cezalar ile mükellef olmaz. Çünkü ibadetler, bilihtiyar tazim kas-dile yapılır, bunlar ise çocuktan beklenilemez. Cezalar da muahaze makr sadile yapılır. Çocukların filleri ise muahazeye mahal olamaz.
544 -: Ehliyeti edaya gelince bu, mahkûmun aleyhin kendisinden şer'an muteber olacak vecihle fîi suduruna salahiyetli olmasıdır ki iki türlüdür:
Biri : Ehliyeti kasıradır ki, kudreti kasıra ile sabit olan bir salâhiyettir. Kudreti kasıra ise aklı kasır ile sabittir.
Meselâ : çocuğun ve matuhun akılları kasır olduğundan kudretleri de kasırdır. Bu itibar ile kendilerindeki ehliyyeti eda da kasırdır.
Diğeri: ehliyyeti kâmiledir ki, kudreti kâmile ile sabit olan bir salâhiyettir. Kudreti kâmile de aklı kâmil ile sabittir. Baliğ, âkil bir kimsenin ehliyeti gibi.
Kudret ise bir vasıftır ki bir şey onunla ya fail veya münfail olur,
545 -: Kudreti kasıra erbabından sudur eden fillere bakılır: Eğer o füler, hukukullahtan ise edası sahih ve muteber olur. Onlar, gerek sırf hasen olsun, iman gibi, ve gerek sırf kabih olsun, irtidad gibi. Ve gerek hasen olup az çok külfetli bulunsun; namaz, oruç gibi.
Binaenaleyh bir mümeyyiz çocuğun imanı da, irtidadı da, namaz, oruç gibi ibadetleri de sahihdir. Bu ibadetlerin edası lâzım olmadığı halde ifası muteberdir.
Ve eğer o fîller, hukuki ibad kabilinden ise nazar olunur: Onlar bu kudreti kasıra erbabı hakkında nefi mahz is» sahih olur. Hibe ve sadakayı kabul gibi. Haklarında zararı mahz ise sahih olmaz. Tatlik, ı'tak, ikraz, hibe etmek gibi. Amma nef ile zarar arasına dair ise velîlerinin îzinleriîe sahih olur. Alış veriş, nikâh, icare gibi. [38]
538 -: Mahkûmun aleyh, yaptığı fillerden dolayı kendisine hitabı şer'î teveccüh ve taallûk eden mükellef insandır.
Bir insan, mükellef olmak için ehliyet sahibi olmak lâzımdır. Ehliyet ise akl bilmeleke ile vücude gelir.
Filhakika herhangi bir şahsa bir şeyi yapmak veya yapmamak için bir teklif teveccüh etmesi için o şahısta akl biîmelekenin bulunması lâzımdır. Ve illâ o teklif edilen şeye salâhiyet ve kabiliyet bulunamaz.
539 - : Teklif; külfetli, meşakkatli bir şeyi birisine ilzam etmek demektir. Meselâ: bir dinî vazifeyi ifa, az çok külfetten hâli olamaz. Bu külfetten dolayıdır ki, insan tahsine, sevaba lâyık olur. İşte böyle bir şey ile mükellef olması için insanda hir akl bilmeleke bulunmak lâzım gelmektedir.
540 -: Akl; bir nurdur, insana takib edeceği yolu aydınlatır. Akim bir çok tarifleri vardır. En muhtarı; «nefsi insanînin, yâni ruhun kuvvetidir ki insan o sayede nazarî ilimleri iktisaba muktedir olur» tarifidir. Akim dört mertebesi vardır:
Birincisi: aklı heyûiânî mertebesidir. İnsan, ilk yaradılışında bilgiden hâlî olur. Fakat bu bilgileri ileride elde etmeğe kabiliyetli bulunur. İste bu kabiliyet, aklı heyulanı mertebesidir.
İkincisi: aklı bilmeleke mertebesidir. İnsan, biraz sonra zaruriyya-tı, bedihiyyatı idrâk eder, nazariyyatı da tahsile müstaid bulunur.
İşte insanın bu zamandaki kabiliyeti de aklı bilmeleke mertebesidir.
Üçüncüsü: aklı bilfîl mertebesidir. İnsan, bu mertebede hem bedi-hiyyat ve zaruriyyatı, hem de nazariyyatı idrâk edip bunları dilediği zaman yeniden çalışmaya muhtaç olmaksızın istihzara muktedir bulunur.
Dördüncüsü: aklı müstefad mertebesidir. Bu mertebeyi ihraz etmiş olan bir zat için hem bedihiyyat ve zaruriyyat malûm olur, hem de na-zariyyat tamamen müstahzar ve mürtkeşif bulunur.
Bu dört mertebeden aklı bilmeleke mertebesi, mutavassıt bir derecede bulunduğundan tekliflerin menatı, mütevakkafün aleyhi bulunmuştur.
Maahâzâ akl biîmeleke de insanlarda mütefavet bulunduğu cihetle bunun yerine «bulûğ» ikame edilmiştir. Binaenaleyh baliğ, arızalardan salim olan bir insan, akl bilmelekeyi haiz sayılır.
541 - : İnsanlardaki ehliyet, iki nevidir. Biri: nefsi vücube ehliyettir. Diğeri de vacibi edaya ehliyettir. Şöyle ki:
Vücubi ehliyet, insanda bulunan «zimmet» ile hâsıl olur. Zimmet ise bir vasıftır ki, insan kendi lehindeki ve aleyhindeki şeylere bu vasf ile ehl olur.
Her insan, manevî bir vasf olan zimmetle muttasıftır. İnsanlar, daha ervah âleminde iken Hak Tealâmn : X~j i—n -ben sizin rabbı-nız değil miyim?» hitabı izzetini telâkki ederek «evet., rabbımızsm» demişler, bu cihetle bir ahd altına girmişlerdir. İşte zimmet, bu ezelî ahdin bir neticesidir. Bu zimmet, akl bilmelekeden evvel de insanda bulunmaktadır. Bunun içindir ki cenin bile lehinde olan bir takım hakların vücubüne salih bulunur, irse. vasiyyete, nesebin sübutüne aid hakların vücubü gibi. Şu kadar var ki. bir ceninin zimmeti zaif olacağından aleyhine olan şeylerin vücubüne salih olmaz. Binaenaleyh velisinin cenin namına alacağı şeylerin semeni cenîne değil, velisine teveccüh eden bir borç olur.
542 -: Zimmet, insanlara mahsus bir haslettir. Vakıa insanlar, bu zimmete, vesile olan o ezelî ahdi hatırlamıyorlar. Fakat birer sadık muhbir, birer âdil şâhid olan peygamberâni zîşan, bu ahdin vukuuna şahadet etmektedirler. Bu haddi zatında mümkündür. Kudretulİah ise buna maa ziyadetin kâfidir. Bundaki hafî hikmet de Allah Tealâya malûmdur.
Velhâsıl: akl bilmeleke ehliyyetin şartıdır. Zimmet de ehliyetin sebebi bulunmuştur.
548 -: insan, doğduktan sonra gerek lehinde ve gerek aleyhindeki hakların vücubüne, edasına muktedir olduğu nisbette salihtir. Bu cihetle bir çocuk, hem lehine olan haklara müstahık olur. Hem de aleyhinde olan haklardan dolayı -edasına kadir olduğu mertebede -mesul bulunur.
Meselâ: bir çocuk, irse, vasiyyete, adına alman şeylerin mülkiyye-tine müstahik olur. Ve öşr ve haraç gibi şeyler ile de mükellef bulunur. Malından muhtaç olan karibine nafaka verilmekle de mahkûm olabilir. Başkasının telef ettiği bir malını tazmin ile de mükellef tutulur. Fakat namaz gibi, zekât gibi ibadetler ile, kısas gibi, mirastan mahrumiyet gibi cezalar ile mükellef olmaz. Çünkü ibadetler, bilihtiyar tazim kas-dile yapılır, bunlar ise çocuktan beklenilemez. Cezalar da muahaze makr sadile yapılır. Çocukların filleri ise muahazeye mahal olamaz.
544 -: Ehliyeti edaya gelince bu, mahkûmun aleyhin kendisinden şer'an muteber olacak vecihle fîi suduruna salahiyetli olmasıdır ki iki türlüdür:
Biri : Ehliyeti kasıradır ki, kudreti kasıra ile sabit olan bir salâhiyettir. Kudreti kasıra ise aklı kasır ile sabittir.
Meselâ : çocuğun ve matuhun akılları kasır olduğundan kudretleri de kasırdır. Bu itibar ile kendilerindeki ehliyyeti eda da kasırdır.
Diğeri: ehliyyeti kâmiledir ki, kudreti kâmile ile sabit olan bir salâhiyettir. Kudreti kâmile de aklı kâmil ile sabittir. Baliğ, âkil bir kimsenin ehliyeti gibi.
Kudret ise bir vasıftır ki bir şey onunla ya fail veya münfail olur,
545 -: Kudreti kasıra erbabından sudur eden fillere bakılır: Eğer o füler, hukukullahtan ise edası sahih ve muteber olur. Onlar, gerek sırf hasen olsun, iman gibi, ve gerek sırf kabih olsun, irtidad gibi. Ve gerek hasen olup az çok külfetli bulunsun; namaz, oruç gibi.
Binaenaleyh bir mümeyyiz çocuğun imanı da, irtidadı da, namaz, oruç gibi ibadetleri de sahihdir. Bu ibadetlerin edası lâzım olmadığı halde ifası muteberdir.
Ve eğer o fîller, hukuki ibad kabilinden ise nazar olunur: Onlar bu kudreti kasıra erbabı hakkında nefi mahz is» sahih olur. Hibe ve sadakayı kabul gibi. Haklarında zararı mahz ise sahih olmaz. Tatlik, ı'tak, ikraz, hibe etmek gibi. Amma nef ile zarar arasına dair ise velîlerinin îzinleriîe sahih olur. Alış veriş, nikâh, icare gibi. [38]
5.Kısım
- Ehliyete ait semavî ve mükteseb arızalar :
- HÜKÜMLERE, ÎCTÎHADA, KAVAJDt KÜLLİYYEYE AtDDİR.
- İçtihadın mahiyyeti ve şartları :
- Mahkûmun aleyhin ve ehliyet ile teklifin mahiyyetleri:
- Mahkûmun bİhin mahiyyeti ve nevileri :
- Rüknün, illetin, şartın, sebebin ve alâmetin mahiyetleri vefasından:.
- Şer'î hükümlerin mahiyetleri ve rükünleri :