Kıyas aleyhindeki deliller ve cevaplan:
Kıyas aleyhindeki deliller ve cevaplan:
478 -: Kıyası inkâr edenlere göre herhangi bir hâdise hususunda zahir naslar ile amel edilir. Bu babda kitab, sünnet, icmai ümmet kâfidir, kıyasa lüzum yoktur.
Bunlar, bu müddealarını isbat için şu gibi deliller irad etmektedirler:
(1) : Kitabuîlah, her şeyi camidir. Nitekim: " sana kitabı her şeyi mübeyyin olarak indirdik) = yaş, kuru hiç bir şey yoktur ki, illâ açık vazıh olan kitabda mezkûrdur) âyetleri bunu natıkür. Artık kıyasa ne hacet!
(2) : Bir hadisi şerifte şöyle buyurulmuştur:
Yâni: îsrail
oğullarının işleri dosdoğru devam ediyordu, tâ ki, aralarında esir çocukları çoğaldı, olmayan şeyleri olan şeylere kıyas ettiler de hem kendileri sapıttılar, hem de başkalarını sapıttırdılar.
Bu hadis ise kıyasın gayri meşru olduğunu göstermektedir.
(3) : Makisün aleyh olan asıl hakkındaki hüküm, ne gibi bir sebebe, illete müstenit olduğu çok kere nas ile beyan edilmiş değildir. Bu hükmün ne gibi bir vasfa istinat ettiğini rey ile tâyin doğru olamaz. Artık bu hükmü hangi bir illetteki iştirakten -dolayı fer'de de isbat etmek nasıl caiz olabilir? Bu, hakkullaha riayetsizlik olmaz mı?.
(4) : Naslar ile hükümleri beyan edilmemiş olan şeyler hakkında is-tishab ile amel olunur, ibahei asliye ciheti kabul edilir, onun cevazına, mübahulasl olduğuna hükmedilir, kıyasa hacet kalmaz.
Bu delillere karşı şu veçhile cevap verilmiştir:
(1) : Kitabı ilâhi, vakıa her şeyin hükmünü mübeyyindir. Fakat bu beyan, her hususta sarih değildir. Kuranıkerim ile sünneti nebeviyye, gerek lâfızları ve gerek mânâları itibariyle birer şer'î delildir. Kıyas yo-lile sabit olan bir hüküm ise bunların lâfızlarına değilse de mânâlarına dahildir, racidir. Bu cihetle kıyas müstakillen müsbit bir hüccet değildir, belki bir muzhir hüccettir, nassın ihtiva ettiği umumî bir hükmün cereyan edeceği gayri mansus mahalleri izhar ve iraeye hadimdir. Artık kıyasın bir hüccet olarak kabul edilmesi, Kur'anıkerim'in her şeyi mübeyyin olmasına muhalif değildir.
nazmı celîlindeki kitabdan muradın da Kur'anı Kerim olduğu kat'iyyen malûm değildir. Birçok müfessirlere göre bundan murad, levhr mahfuzdur. Böyle bir ihtimâl sabit olunca da istidlal sakıt olur.
(2) : Şer'î naslann intibak edeceği hâdiseler, sahalar gayri mahsurdur. Halbuki Kur'andaki ve sünneti nebeviyedeki şer'î deliller, zahirlerine nazaran mahduttur, bu gayri mahsur hâdiselerin hükümlerini muhtevi görülmemektedirler. Bu hâlde Kur'anıkerim olmamış olmaz mı?. Halbuki kıyas tarikile tayin edilen hükümlerde min vechin naslara raci, ayni illet ile sabit olunca böyle bir mahzur kalmaz. Artık Kur'am Mübînin bu hükümleri sarahaten değiise de manen muhtevi bulunmuş olduğu taayyün eder. Ümmeti merhume için geniş bir sahai ahkâm açılmış olur, şer'î deliller ile hâl ve fasl edilemeyecek içtimaî, hukukî bir mesele kalmaz.
(3) : Kitabullahın tibyanen lıkülli şey olduğunu nazara alıp kıyasa lüzum görmeyenlerin sünnetlere de, icmaa da lüzum görmemeleri lâzım gelmez mi?. Eğer Kur'anıkerim, her şeyin hükmünü apaçık olarak beyan buyuruyorsa sünnetin, icmam ayrıca birer hücceti şeriyye olmasına hacet kalır mı?. Halbuki kemlileri de bu sünnetlerin, semaların bir rer şer'î hüccet olduğuna kaildirler.
Demek kî, Kur'anı âzimin bbyanen likülli şey olması, başka bir hüccetin mevcudiyetine mâni değilmiş. O hâlde kıyasın mevcudiyetine de mâni bulunmaz.
Filhakika bütün bu hüccetler, bir hükümler menbaı olan Kur'amke-rim'e manen râci olmakla aralarında bir mümanaat tasavvur olunamaz,
(4) : Vakıa bazı eserlerde, hadislerde kıyasın mezemmetini gösterir işaretler vardır. Fakat bunlara mukabil, kıyasın meşruiyetine dair daha kuvvetli eserler, hadisler mevcuttur. Mezmum olan kıyas ise usulüne gayri muvafık, cühelanın teşehhiyatma müstenit olan vâhî kıyaslardır.
Resulü Ekrem Efendimiz, ashabı kirammdan Muazibni Cebeli Yemene kadı tayin etmişti. Ne ile hükm edeceğini sormuş, o da: Kitabullah ile, sünneti nebeviyye ile, ve bunlarda sarahaten bulamadığı şeyler hakkında da kendi ietihadile hükm edeceğini beyan etmekle Fahri Âlem Hazretleri: «Allahütealâ'ya şükür olsun ki, resulünün resulünü, resulünün razı olacağı şeye muvaffak buyurdu.» diye mahzuziyetini izhar buyurmuştur. İctihad İse kıyası da muhtevidir. Hattâ kıyasa mecazen içtihat da denir. Çünkü ictihad, kıyasa sebebdir. Aliyyibni Ebi Hüreyre ise içtihat ile kıyası bir sayarak bunu İmam Şafiiye nisbet etmiştir. Fakat cumhuri fukahaya göre ictihad kıyastan eamdır. Zira her kıyas içtihada muhtaçtır. Her ictihad ise kıyasa muhtaç değildir.
Velhâsıl bu hâdisede Resulü Ekrem'in Hazreti Muaza hitaben: «Bir şeyin hükmünü kitabda, sünnette bulamazsan ne ile amel edersin» diye buyurması, her hükmün bu iki menbada sarahaten bulunamayacağını gösterir. Sonra Hazreti Muazm: «İçtihadımla amel ederim» demesini tasvip buyurması da.kıyasın meşruiyet ve memduhiyetine bir delildir.
Maamafih kitab veya sünnet bir hükmü ya bilâvasıta veya bilvasıta beyan eder. Kıyas ise vesait kabilindendir. Binaenaleyh kıyas ile zahir olan bir hükmü kitab veya sünnet, bilvasıta beyan etmiş olur. O hâlde. kıyas ile izhar edilen hüküm de ayni menbaa raci olmuş olmaz mı?.
Hazreti Ömer'in Musel Eş'arî Hazretlerine kıyası tavsiye etmiş olduğunu da ikinci kitabda göreceğiz.
(5) : Bazı hükümlerin illetleri nas ile gösterilmiş, bazı hükümlerin illetleri de nassın delâletile, işaretiîe ve selim aklın intikalile anlaşılmakta bulunmuştur.
Meselâ: nazmı celilile zina nehy edilmiştir. Bu neh-yin illeti de çünkü o bir fahiş cinayettir) kavli şerifile sarahaten gösterilmiş demektir. Artık zinaya kiyasen fevahişten bulunan herhangi bir şeye yaklaşmadan memnu olduğumuza kail olursak kitabullaha muhalefet mi etmiş oluruz?
Kezalik: şarii hakîm, Öldürücü bir zehir olduğu bilinen bîr şeyi yemekten bizleri men etmiş olsa artık o gibi zehirli olan sair şeyleri yemekten de memnu bulunduğumuz kıyas yolile taayyün etmiş olmaz mı?. Aksi takdirde şarii mübinin hikmeti teşriiyyesine muhalif harekette bulunmuş olmazmıyız?.
Şarii hakîm, bizleri teemmüle, tefekküre, istibsara, hükümleri is-tinbata davet ediyor. Eğer biz yalnız apaçık olan ahkâm ile amel edip bir takım hakayıkı tefekkür ve İstinbat vasıtasile meydana çıkarmakla mükellef olmasaydık bu tefekküre, istinbata, davet edilmemiz zaid olmaz mı idi?.
Allahü Tealâ tefekkür ve teemmül erbabını medh ediyor. Tefekkür ve teemmülün bir neticesi olan istinbat, bir ictihad meselesidir. Kıyas da bir ictihad meselesinden başka değildir.
Bütün bunlar, kıyas ile amelin cevazına delâlet ediyor. Şarii mübî-nin tecviz ettiği bir şey ise kendisinin hukukuna bir tecavüz sayılamaz.
(6) : Istishab meselesine gelince bu, her hususta bir hüccet olamaz. Gayri mutenanı ahkâm, mahdut naslar ile halledilemeyeceği gibi istishab yolile de hâl edilemez. Meselâ: «hürmetine dair nas bulunmayan şeyler hakkında ibahei asüyye ciheti kabul edilmeli, bir şeyi aslı üzere bırakmaktan ibaret olan istishab esası düsturülamel olmalıdır* deniliyor. Halbuki ibahei asliyyeyi gösteren birçok nasların umumiyeti, şâir naslar İle tahsis edilmiş, birçok şeyler mubah olmaktan çıkarılmış, ictihad için geniş bir tedkik sahası vücude gelmiştir.
Meselâ: o bir Halikı Zîşan'dır ki, yerde bulunan bütün şeyleri sizin için yaratmıştır) âyeti kerimesi, bizlere birçok şeylerin mubah olduğunu gösteriyor. Fakat bunlar, alelıtlak mubah mıdır? Elbette değildir. Bunları tedkik ve tefrik icab eder. Bunların ıtlakı üzere mubah olmayıp bir takma kayıdlar ile, şartlar ile mukayyed olduğunu yine âyaü kur'aniye göstermektedir. Ezcümle altın ve gümüş, bizlerin menfaati için yaradılmıştır. Fakat bununla beraber başkasının mülkünde bulunan altın ve gümüş bizlere haramdır, bunları sahibinin elinden gayri meşru surette alıp sarf edemeyiz, bizim bunlardan istifade edebilmemiz için bir takım kuyud ve şurut vardır. Aksi takdirde bunlardan istifade caiz olmaz.
tşte bu hususlardaki cevaz veya ademi cevaz, bazan bir nâs ile sarahaten beyan olunmuştur, bazan da kıyas tarikile zahir bulunmuştur Artık kıyasın nassa muhalif, şarii mübînin hükmüne münafi bir şey sayılmasına imkân yoktur.
(7) : tbahei asliyyeyi esas tutan zahiriyye mezhebi, mahiyetindeki darlıktan dolayı değil midir ki^ hukukî, içtimaî hâdiseleri hâlle kifayet etmemiş, müslümanlık âleminde uzun bir müddet tatbik sahası bulamayıp sâlikleri münkariz olmuş, mahsuîi mesaîleri tarihe karışıp gitmiştir.
Zahiriye gibi kıyası inkâr edenler, kıble cihetini tayin, cihad işlerini tedvir gibi hususlarda içtihada, istimâl-i re'ye cevaz vermişlerdir. Nefislerinden zararı def veya nefislerine menfaati celb hususunda rey Ve ictihad ile amele lüzum görmüşlerdir. O hâlde sair hukukî meselelerde ne için bir ictihad eseri olan kıyas ile ameli caiz görmesinler.
(8) : îbni'Aküil Hanbelî diyor ki: Sahabei kiramın kıyas istimal ettikleri tevatüri manevî ile bizlere baliğ olmuştur.
Ibni Dakiküîd de demiştir ki: Bence mutemed olan, aktarı arzda sarkan ve garben, asren bade asrın kıyas ile amelin iştihar etmiş olmasıdır. Cumhurı ümmete göre böyledir. Ancak müteahhırinden bazıları buna muhalif bulunmuştur.
Şevkânî merhum da diyor ki: «Sahabeden, tabiînden ve fukaha ile mütekellimînden cumhur, kıyasın usuîi ger'iyyeden bir asi olduğuna za-hib olmuş, bununla hakkında sarahaten delili sem'î bulunmayan ahkâm üzerine istidlalde bulunmuşlardır. Kezalik: kıyasın cevazına Nebiyyi Zî-şan Hazretleri tarafından vukubulan kıyasat ile istidlalde bulunmuşlardır. Ezcümle sahabiyattan Has'amiyye: «Yâ Resuîellah!. Babam hac etmeden vefat etti, ben onun yerine hac etsem ona fâidesi olur mu?.* diye sormuş. Resulü Ekrem Hazretleri de: «Söyle bakalım, .babanın üzerinde bir borç bulunsa da onu sen ödeşen babandan kifayet etmez mi?.» buyurmuş, Has'amiyyenin: «Evet..» demesi üzerine de Resulü Ekrem Hazretleri: «Öyle ise Allahütealâ'ya olan borç kaza olunmaya daha haklıdır» diye buyurmuştur ki bu, bir kıyas meselesi demektir.
Resulü Ekrem (saliâllahü aleyhi vesellem) den bi" çok kıyaslar vuku bulmuştur. Hattâ «Nasıhı Hanbelî» bu kıyaslara dair bir risale tasnif etmiştir.
Yine Şevkânî merhumun ifadesine nazaran: kıyası nefy edenler de, her kıyas tesmiye edilen şeyin ihdarma kail olmuş değillerdir. Bunlar, illetleri mansus veya asi ile fer' sayılan şeyler arasında fark gayri mevcut olan bir kısım kıyasları, asi hakkındaki delilin medlulü tanımış, bu asi hakkındaki delili onlara da şâmil addetmiş bulunmuşlardır. Bu cihetle arada istîzam edilecek büyük bir muhalefet yoktur. Bu muhalefet, lâfzıdır. Kendilerile böyle amel olunan şeyler hakkında manen ittifak vardır. Tariki amelin ihtilâfı ise manevî ihtilâfı ne aklen ve ne de şer'an ve örf en iktiza etmez. (Usuli Şevkânî).
Velhâsıl : gerek bir çok sahabei kiram ve gerek bir kısım tabiîn ile eimmei erbaa gibi müctehidîni izam, kıyas ile ameli caiz görmüşlerdir. Elverir ki, yapılan bir kıyas, şeraitini cami olsun, usulüne muvafık bulunsun, aksi takdirde o bir kıyası meşru olamayacağından —aşağıda yazıldığı veçhile-reddi cihetine gidilir. Usulü dairesinde olan bir kıyas ise, arz olunduğu üzere edillei şer'iyeden bir esastır, ve cumhuru ulemaca makbuldür, muteberdir. Artık bu sevadı azamdan ayrılmak bizim için lâyık olamaz. (Aleyküm bissevadil' a'zami). [29]
478 -: Kıyası inkâr edenlere göre herhangi bir hâdise hususunda zahir naslar ile amel edilir. Bu babda kitab, sünnet, icmai ümmet kâfidir, kıyasa lüzum yoktur.
Bunlar, bu müddealarını isbat için şu gibi deliller irad etmektedirler:
(1) : Kitabuîlah, her şeyi camidir. Nitekim: " sana kitabı her şeyi mübeyyin olarak indirdik) = yaş, kuru hiç bir şey yoktur ki, illâ açık vazıh olan kitabda mezkûrdur) âyetleri bunu natıkür. Artık kıyasa ne hacet!
(2) : Bir hadisi şerifte şöyle buyurulmuştur:
Yâni: îsrail
oğullarının işleri dosdoğru devam ediyordu, tâ ki, aralarında esir çocukları çoğaldı, olmayan şeyleri olan şeylere kıyas ettiler de hem kendileri sapıttılar, hem de başkalarını sapıttırdılar.
Bu hadis ise kıyasın gayri meşru olduğunu göstermektedir.
(3) : Makisün aleyh olan asıl hakkındaki hüküm, ne gibi bir sebebe, illete müstenit olduğu çok kere nas ile beyan edilmiş değildir. Bu hükmün ne gibi bir vasfa istinat ettiğini rey ile tâyin doğru olamaz. Artık bu hükmü hangi bir illetteki iştirakten -dolayı fer'de de isbat etmek nasıl caiz olabilir? Bu, hakkullaha riayetsizlik olmaz mı?.
(4) : Naslar ile hükümleri beyan edilmemiş olan şeyler hakkında is-tishab ile amel olunur, ibahei asliye ciheti kabul edilir, onun cevazına, mübahulasl olduğuna hükmedilir, kıyasa hacet kalmaz.
Bu delillere karşı şu veçhile cevap verilmiştir:
(1) : Kitabı ilâhi, vakıa her şeyin hükmünü mübeyyindir. Fakat bu beyan, her hususta sarih değildir. Kuranıkerim ile sünneti nebeviyye, gerek lâfızları ve gerek mânâları itibariyle birer şer'î delildir. Kıyas yo-lile sabit olan bir hüküm ise bunların lâfızlarına değilse de mânâlarına dahildir, racidir. Bu cihetle kıyas müstakillen müsbit bir hüccet değildir, belki bir muzhir hüccettir, nassın ihtiva ettiği umumî bir hükmün cereyan edeceği gayri mansus mahalleri izhar ve iraeye hadimdir. Artık kıyasın bir hüccet olarak kabul edilmesi, Kur'anıkerim'in her şeyi mübeyyin olmasına muhalif değildir.
nazmı celîlindeki kitabdan muradın da Kur'anı Kerim olduğu kat'iyyen malûm değildir. Birçok müfessirlere göre bundan murad, levhr mahfuzdur. Böyle bir ihtimâl sabit olunca da istidlal sakıt olur.
(2) : Şer'î naslann intibak edeceği hâdiseler, sahalar gayri mahsurdur. Halbuki Kur'andaki ve sünneti nebeviyedeki şer'î deliller, zahirlerine nazaran mahduttur, bu gayri mahsur hâdiselerin hükümlerini muhtevi görülmemektedirler. Bu hâlde Kur'anıkerim olmamış olmaz mı?. Halbuki kıyas tarikile tayin edilen hükümlerde min vechin naslara raci, ayni illet ile sabit olunca böyle bir mahzur kalmaz. Artık Kur'am Mübînin bu hükümleri sarahaten değiise de manen muhtevi bulunmuş olduğu taayyün eder. Ümmeti merhume için geniş bir sahai ahkâm açılmış olur, şer'î deliller ile hâl ve fasl edilemeyecek içtimaî, hukukî bir mesele kalmaz.
(3) : Kitabullahın tibyanen lıkülli şey olduğunu nazara alıp kıyasa lüzum görmeyenlerin sünnetlere de, icmaa da lüzum görmemeleri lâzım gelmez mi?. Eğer Kur'anıkerim, her şeyin hükmünü apaçık olarak beyan buyuruyorsa sünnetin, icmam ayrıca birer hücceti şeriyye olmasına hacet kalır mı?. Halbuki kemlileri de bu sünnetlerin, semaların bir rer şer'î hüccet olduğuna kaildirler.
Demek kî, Kur'anı âzimin bbyanen likülli şey olması, başka bir hüccetin mevcudiyetine mâni değilmiş. O hâlde kıyasın mevcudiyetine de mâni bulunmaz.
Filhakika bütün bu hüccetler, bir hükümler menbaı olan Kur'amke-rim'e manen râci olmakla aralarında bir mümanaat tasavvur olunamaz,
(4) : Vakıa bazı eserlerde, hadislerde kıyasın mezemmetini gösterir işaretler vardır. Fakat bunlara mukabil, kıyasın meşruiyetine dair daha kuvvetli eserler, hadisler mevcuttur. Mezmum olan kıyas ise usulüne gayri muvafık, cühelanın teşehhiyatma müstenit olan vâhî kıyaslardır.
Resulü Ekrem Efendimiz, ashabı kirammdan Muazibni Cebeli Yemene kadı tayin etmişti. Ne ile hükm edeceğini sormuş, o da: Kitabullah ile, sünneti nebeviyye ile, ve bunlarda sarahaten bulamadığı şeyler hakkında da kendi ietihadile hükm edeceğini beyan etmekle Fahri Âlem Hazretleri: «Allahütealâ'ya şükür olsun ki, resulünün resulünü, resulünün razı olacağı şeye muvaffak buyurdu.» diye mahzuziyetini izhar buyurmuştur. İctihad İse kıyası da muhtevidir. Hattâ kıyasa mecazen içtihat da denir. Çünkü ictihad, kıyasa sebebdir. Aliyyibni Ebi Hüreyre ise içtihat ile kıyası bir sayarak bunu İmam Şafiiye nisbet etmiştir. Fakat cumhuri fukahaya göre ictihad kıyastan eamdır. Zira her kıyas içtihada muhtaçtır. Her ictihad ise kıyasa muhtaç değildir.
Velhâsıl bu hâdisede Resulü Ekrem'in Hazreti Muaza hitaben: «Bir şeyin hükmünü kitabda, sünnette bulamazsan ne ile amel edersin» diye buyurması, her hükmün bu iki menbada sarahaten bulunamayacağını gösterir. Sonra Hazreti Muazm: «İçtihadımla amel ederim» demesini tasvip buyurması da.kıyasın meşruiyet ve memduhiyetine bir delildir.
Maamafih kitab veya sünnet bir hükmü ya bilâvasıta veya bilvasıta beyan eder. Kıyas ise vesait kabilindendir. Binaenaleyh kıyas ile zahir olan bir hükmü kitab veya sünnet, bilvasıta beyan etmiş olur. O hâlde. kıyas ile izhar edilen hüküm de ayni menbaa raci olmuş olmaz mı?.
Hazreti Ömer'in Musel Eş'arî Hazretlerine kıyası tavsiye etmiş olduğunu da ikinci kitabda göreceğiz.
(5) : Bazı hükümlerin illetleri nas ile gösterilmiş, bazı hükümlerin illetleri de nassın delâletile, işaretiîe ve selim aklın intikalile anlaşılmakta bulunmuştur.
Meselâ: nazmı celilile zina nehy edilmiştir. Bu neh-yin illeti de çünkü o bir fahiş cinayettir) kavli şerifile sarahaten gösterilmiş demektir. Artık zinaya kiyasen fevahişten bulunan herhangi bir şeye yaklaşmadan memnu olduğumuza kail olursak kitabullaha muhalefet mi etmiş oluruz?
Kezalik: şarii hakîm, Öldürücü bir zehir olduğu bilinen bîr şeyi yemekten bizleri men etmiş olsa artık o gibi zehirli olan sair şeyleri yemekten de memnu bulunduğumuz kıyas yolile taayyün etmiş olmaz mı?. Aksi takdirde şarii mübinin hikmeti teşriiyyesine muhalif harekette bulunmuş olmazmıyız?.
Şarii hakîm, bizleri teemmüle, tefekküre, istibsara, hükümleri is-tinbata davet ediyor. Eğer biz yalnız apaçık olan ahkâm ile amel edip bir takım hakayıkı tefekkür ve İstinbat vasıtasile meydana çıkarmakla mükellef olmasaydık bu tefekküre, istinbata, davet edilmemiz zaid olmaz mı idi?.
Allahü Tealâ tefekkür ve teemmül erbabını medh ediyor. Tefekkür ve teemmülün bir neticesi olan istinbat, bir ictihad meselesidir. Kıyas da bir ictihad meselesinden başka değildir.
Bütün bunlar, kıyas ile amelin cevazına delâlet ediyor. Şarii mübî-nin tecviz ettiği bir şey ise kendisinin hukukuna bir tecavüz sayılamaz.
(6) : Istishab meselesine gelince bu, her hususta bir hüccet olamaz. Gayri mutenanı ahkâm, mahdut naslar ile halledilemeyeceği gibi istishab yolile de hâl edilemez. Meselâ: «hürmetine dair nas bulunmayan şeyler hakkında ibahei asüyye ciheti kabul edilmeli, bir şeyi aslı üzere bırakmaktan ibaret olan istishab esası düsturülamel olmalıdır* deniliyor. Halbuki ibahei asliyyeyi gösteren birçok nasların umumiyeti, şâir naslar İle tahsis edilmiş, birçok şeyler mubah olmaktan çıkarılmış, ictihad için geniş bir tedkik sahası vücude gelmiştir.
Meselâ: o bir Halikı Zîşan'dır ki, yerde bulunan bütün şeyleri sizin için yaratmıştır) âyeti kerimesi, bizlere birçok şeylerin mubah olduğunu gösteriyor. Fakat bunlar, alelıtlak mubah mıdır? Elbette değildir. Bunları tedkik ve tefrik icab eder. Bunların ıtlakı üzere mubah olmayıp bir takma kayıdlar ile, şartlar ile mukayyed olduğunu yine âyaü kur'aniye göstermektedir. Ezcümle altın ve gümüş, bizlerin menfaati için yaradılmıştır. Fakat bununla beraber başkasının mülkünde bulunan altın ve gümüş bizlere haramdır, bunları sahibinin elinden gayri meşru surette alıp sarf edemeyiz, bizim bunlardan istifade edebilmemiz için bir takım kuyud ve şurut vardır. Aksi takdirde bunlardan istifade caiz olmaz.
tşte bu hususlardaki cevaz veya ademi cevaz, bazan bir nâs ile sarahaten beyan olunmuştur, bazan da kıyas tarikile zahir bulunmuştur Artık kıyasın nassa muhalif, şarii mübînin hükmüne münafi bir şey sayılmasına imkân yoktur.
(7) : tbahei asliyyeyi esas tutan zahiriyye mezhebi, mahiyetindeki darlıktan dolayı değil midir ki^ hukukî, içtimaî hâdiseleri hâlle kifayet etmemiş, müslümanlık âleminde uzun bir müddet tatbik sahası bulamayıp sâlikleri münkariz olmuş, mahsuîi mesaîleri tarihe karışıp gitmiştir.
Zahiriye gibi kıyası inkâr edenler, kıble cihetini tayin, cihad işlerini tedvir gibi hususlarda içtihada, istimâl-i re'ye cevaz vermişlerdir. Nefislerinden zararı def veya nefislerine menfaati celb hususunda rey Ve ictihad ile amele lüzum görmüşlerdir. O hâlde sair hukukî meselelerde ne için bir ictihad eseri olan kıyas ile ameli caiz görmesinler.
(8) : îbni'Aküil Hanbelî diyor ki: Sahabei kiramın kıyas istimal ettikleri tevatüri manevî ile bizlere baliğ olmuştur.
Ibni Dakiküîd de demiştir ki: Bence mutemed olan, aktarı arzda sarkan ve garben, asren bade asrın kıyas ile amelin iştihar etmiş olmasıdır. Cumhurı ümmete göre böyledir. Ancak müteahhırinden bazıları buna muhalif bulunmuştur.
Şevkânî merhum da diyor ki: «Sahabeden, tabiînden ve fukaha ile mütekellimînden cumhur, kıyasın usuîi ger'iyyeden bir asi olduğuna za-hib olmuş, bununla hakkında sarahaten delili sem'î bulunmayan ahkâm üzerine istidlalde bulunmuşlardır. Kezalik: kıyasın cevazına Nebiyyi Zî-şan Hazretleri tarafından vukubulan kıyasat ile istidlalde bulunmuşlardır. Ezcümle sahabiyattan Has'amiyye: «Yâ Resuîellah!. Babam hac etmeden vefat etti, ben onun yerine hac etsem ona fâidesi olur mu?.* diye sormuş. Resulü Ekrem Hazretleri de: «Söyle bakalım, .babanın üzerinde bir borç bulunsa da onu sen ödeşen babandan kifayet etmez mi?.» buyurmuş, Has'amiyyenin: «Evet..» demesi üzerine de Resulü Ekrem Hazretleri: «Öyle ise Allahütealâ'ya olan borç kaza olunmaya daha haklıdır» diye buyurmuştur ki bu, bir kıyas meselesi demektir.
Resulü Ekrem (saliâllahü aleyhi vesellem) den bi" çok kıyaslar vuku bulmuştur. Hattâ «Nasıhı Hanbelî» bu kıyaslara dair bir risale tasnif etmiştir.
Yine Şevkânî merhumun ifadesine nazaran: kıyası nefy edenler de, her kıyas tesmiye edilen şeyin ihdarma kail olmuş değillerdir. Bunlar, illetleri mansus veya asi ile fer' sayılan şeyler arasında fark gayri mevcut olan bir kısım kıyasları, asi hakkındaki delilin medlulü tanımış, bu asi hakkındaki delili onlara da şâmil addetmiş bulunmuşlardır. Bu cihetle arada istîzam edilecek büyük bir muhalefet yoktur. Bu muhalefet, lâfzıdır. Kendilerile böyle amel olunan şeyler hakkında manen ittifak vardır. Tariki amelin ihtilâfı ise manevî ihtilâfı ne aklen ve ne de şer'an ve örf en iktiza etmez. (Usuli Şevkânî).
Velhâsıl : gerek bir çok sahabei kiram ve gerek bir kısım tabiîn ile eimmei erbaa gibi müctehidîni izam, kıyas ile ameli caiz görmüşlerdir. Elverir ki, yapılan bir kıyas, şeraitini cami olsun, usulüne muvafık bulunsun, aksi takdirde o bir kıyası meşru olamayacağından —aşağıda yazıldığı veçhile-reddi cihetine gidilir. Usulü dairesinde olan bir kıyas ise, arz olunduğu üzere edillei şer'iyeden bir esastır, ve cumhuru ulemaca makbuldür, muteberdir. Artık bu sevadı azamdan ayrılmak bizim için lâyık olamaz. (Aleyküm bissevadil' a'zami). [29]
4.Kısım
- Bazı kıyasları red ve defe müteallik mübahese yollan :
- Deliller arasında tearuz vukuu:
- Kıyas aleyhindeki deliller ve cevaplan:
- Kıyası celî ile kıyası hafinin kısımları :
- KIYASI FDKHIYE, EDİLLEİ ERBAADAJN BAŞKA HÜCCETLERE VE HİKEMİ TEŞRttYYEYE DAİRDİR
- Kıyasın bir hüccet olması ve derecei kuvveti:
- Kıyasın hükmü ve kısımları:
- Kıyasın mahiyeti ve rükünleri :
- Kıyasın şartları:
- Kıyaslarda aranılan illetlerin nevileri:
- Maslahatların nevileri ve hükümleri :
- Naslarda tâlilin bir asi olup olmadığı:
- Şer'î hükümlerin esbabı ve hikemi teşriiyyesi :