Kıyasın şartları:
Kıyasın şartları:
462 -: Kıyasın esas şartlan şunlardır:
(1) : Asi, muhtassun biruıas olmamalıdır. Yâni: aslın hükmü, diğer bir delile nazaran yalnız kendisine mahsus, kendisi o hükm ile mümtaz bulunmamalıdır. Aksi takdirde o asi, makisün aleyh olamaz. Ashabı Ki-ram'dan Hazreti Huzeyme'nin tek başına şahadetinin makbtıliyeti gibi.
Resulü Ekrem, sallallahu aleyhi vesellem efendimiz = Huzeyme kime şahadet ederse kifayet eder) buyurmuştu
ki bu, Huzeyme radıyallahü anhe mahsus bir imtiyaz idi. Artık Huzey-meye kıyasen başka bir zatın da münferiden şahadeti kabul edilemez.
(2) : Asi, kıyas tarikinden mail, alâ hılâfilkıyas sabit bulunmuş olmamalıdır. Namazların rekâtları, hadlerin mikdarları gibi. «Şer'î mikdar-lar» denilen şeyler bu cümledendir. Biz bunların birer hikmete müstenid olduğuna kaniyiz, fakat bu hikmetlerin nelerden'ibaret olduğunu tayin edemeyiz. Başka bir tâbir ile biz bunlardaki hükümlerin illetlerini kat'î surette bilemeyiz. Binaenaleyh bunlarda kıyas yapamayız. Bunun içindir ki, ibadetlerde, cezaî hükümlerde kıyas carî olamaz. Meselâ: sabah namazının iki rekât olduğuna kıyas ederek öğle namazının da iki rekât olmasına hükm edemeyiz ve haddi kazfi, haddi zinaya kıyas ederek ikisinden dolayı da şu kadar celde -ağaç veya kamçı ile vurmak lâzım gelir diyemeyiz.
Kezaiik: nisyan tarikile yiyilip içilen bir şeyden dolayı orucun bozulmayacağı kıyasa muhalif olarak bir nas ile sabit olmuş, şöyle ki: Resulü Ekrem Efendimiz unutarak orucunu bozan bir zata: = Orucuna devam et. Sana ancak Allahü Tealâ yedirip içirdi) buyurmuştur. Artık hata yolile olan bir iftarı buna kıyas edemeyiz. Meselâ: oruçlu olduğunu bildiği hâlde abdest alırken boğazından içerisine suyu kaçıran bir kimse için de orucunun bozulmayacağına kıyas voliyle hükümde bulunanlayız. Ancak Şâfnîerce hata ile ikrah, nisyana kıyas olunmuştur.
{3} : Asıldaki hüküm; sabit, yâni: gayri mensuh olup fer'a nakl edilebilecek bir hükmi şer'î bulunmalıdır. Çünkü bir kere mensuh bir hüküm, başka bir şeyde kıyas tarikile. cari olamaz. Sonra şer'î olmayıp aklî, Jûgavî bulunan bir hüküm, bir mânâ da fer'a nakl edilemez. Yâni: kıyası şer'î ile lügat isbat olunamaz.
Meselâ: hamr lâfzı, lügatte sıkılmış üzüm suyunun galeyan ve şiddet husulünden sonra köpüğünü atan kısmına verilmiş bir isimdir. Şimdi hamrdaki tarab veren şiddet ve iskâr gibi vasıfları cami olduklarından dolayı hurma şurubuna ve benzerlerine de kıyas yolile hamr ismim vererek her birini ayni hükme tâbi tutmak caiz değildir. Ancak Şâfillerden bazı zatlar, bu gibi isimlerde de kıyasın cereyanını ve her birinir ayni hükme tâbi -tutulmasını caiz görmüşlerdir.
(4) : Feri'de kendisine mahsus bir nas bulunmamalıdır. Çünkü ken dişine has bir hükmü şer'iyi haiz bulunan ssey, mansusulhükm bulunmuş olacağından artık kıyas yolile hükme muhtaç bulunmaz.
Şunu da ilâve edelim: kıyas ile sabit olan bir hükm, başkasına taad-dî edemez. Başka bir tabir ile feri' bulunan makîs, başkası için makisün aleyh olamaz. Çünkü bu makisün aleyh ile makisdeki hükm, müttehid ise her ikisi as"ü makisün aleyhe kıyas edilmiş olur. Bunların arasındaki hüküm müttehid değilse artık aralarında illeti camia bulunmamış olacağından kıyas bâtıl olur.
(5) : Feri, illet ve hükümde aslın tam naziri olmamalıdır. Olursa o da asi olmuş olur, artık kıyasa mahal kalmaz.
Fen, aslın her hususta değil, belki aslın yalnız hükme illet olan vasfında naziri bulunmalıdır ki, kıyas yapılmasına mahal bulunsun.
(6) : Aslın hükmü, kıyas yapıldıktan sonra ne asılda ve ne de fer' de tagayyür etmemeli, eğer asılda mutlak ise fer'de de mutlak olmalı ve bilâkis asılda mukayyed ise fer'de de mukayyed bulunmalıdır, hiç bir veçhile değişmemelidir.
Meselâ: bir müslim, hem talâka, hem de zihara ehildir. Bir gayrı müslim de talâka ehildir. Buna kıyasen zihara da ehildir, diyemeyiz. Çünkü desek fer'de hüküm değişmiş olur. Şöyle ki: zihar yapan bir müslim, keffaretini ya rakabe azad etmekle veya altmış fakiri itam ile. ve bunlara muktedir değilse iki ay muttasıl oruç tutmakla ifa eder. Bir gayri müslim ise oruç tutmaya ehil değildir. Artık böyle bir kıyas kabul edilecek olsa aslın hükmü fer'de kısmen olsun tagayyür etmiş olur ki, bu, caiz değildir. [23]
462 -: Kıyasın esas şartlan şunlardır:
(1) : Asi, muhtassun biruıas olmamalıdır. Yâni: aslın hükmü, diğer bir delile nazaran yalnız kendisine mahsus, kendisi o hükm ile mümtaz bulunmamalıdır. Aksi takdirde o asi, makisün aleyh olamaz. Ashabı Ki-ram'dan Hazreti Huzeyme'nin tek başına şahadetinin makbtıliyeti gibi.
Resulü Ekrem, sallallahu aleyhi vesellem efendimiz = Huzeyme kime şahadet ederse kifayet eder) buyurmuştu
ki bu, Huzeyme radıyallahü anhe mahsus bir imtiyaz idi. Artık Huzey-meye kıyasen başka bir zatın da münferiden şahadeti kabul edilemez.
(2) : Asi, kıyas tarikinden mail, alâ hılâfilkıyas sabit bulunmuş olmamalıdır. Namazların rekâtları, hadlerin mikdarları gibi. «Şer'î mikdar-lar» denilen şeyler bu cümledendir. Biz bunların birer hikmete müstenid olduğuna kaniyiz, fakat bu hikmetlerin nelerden'ibaret olduğunu tayin edemeyiz. Başka bir tâbir ile biz bunlardaki hükümlerin illetlerini kat'î surette bilemeyiz. Binaenaleyh bunlarda kıyas yapamayız. Bunun içindir ki, ibadetlerde, cezaî hükümlerde kıyas carî olamaz. Meselâ: sabah namazının iki rekât olduğuna kıyas ederek öğle namazının da iki rekât olmasına hükm edemeyiz ve haddi kazfi, haddi zinaya kıyas ederek ikisinden dolayı da şu kadar celde -ağaç veya kamçı ile vurmak lâzım gelir diyemeyiz.
Kezaiik: nisyan tarikile yiyilip içilen bir şeyden dolayı orucun bozulmayacağı kıyasa muhalif olarak bir nas ile sabit olmuş, şöyle ki: Resulü Ekrem Efendimiz unutarak orucunu bozan bir zata: = Orucuna devam et. Sana ancak Allahü Tealâ yedirip içirdi) buyurmuştur. Artık hata yolile olan bir iftarı buna kıyas edemeyiz. Meselâ: oruçlu olduğunu bildiği hâlde abdest alırken boğazından içerisine suyu kaçıran bir kimse için de orucunun bozulmayacağına kıyas voliyle hükümde bulunanlayız. Ancak Şâfnîerce hata ile ikrah, nisyana kıyas olunmuştur.
{3} : Asıldaki hüküm; sabit, yâni: gayri mensuh olup fer'a nakl edilebilecek bir hükmi şer'î bulunmalıdır. Çünkü bir kere mensuh bir hüküm, başka bir şeyde kıyas tarikile. cari olamaz. Sonra şer'î olmayıp aklî, Jûgavî bulunan bir hüküm, bir mânâ da fer'a nakl edilemez. Yâni: kıyası şer'î ile lügat isbat olunamaz.
Meselâ: hamr lâfzı, lügatte sıkılmış üzüm suyunun galeyan ve şiddet husulünden sonra köpüğünü atan kısmına verilmiş bir isimdir. Şimdi hamrdaki tarab veren şiddet ve iskâr gibi vasıfları cami olduklarından dolayı hurma şurubuna ve benzerlerine de kıyas yolile hamr ismim vererek her birini ayni hükme tâbi tutmak caiz değildir. Ancak Şâfillerden bazı zatlar, bu gibi isimlerde de kıyasın cereyanını ve her birinir ayni hükme tâbi -tutulmasını caiz görmüşlerdir.
(4) : Feri'de kendisine mahsus bir nas bulunmamalıdır. Çünkü ken dişine has bir hükmü şer'iyi haiz bulunan ssey, mansusulhükm bulunmuş olacağından artık kıyas yolile hükme muhtaç bulunmaz.
Şunu da ilâve edelim: kıyas ile sabit olan bir hükm, başkasına taad-dî edemez. Başka bir tabir ile feri' bulunan makîs, başkası için makisün aleyh olamaz. Çünkü bu makisün aleyh ile makisdeki hükm, müttehid ise her ikisi as"ü makisün aleyhe kıyas edilmiş olur. Bunların arasındaki hüküm müttehid değilse artık aralarında illeti camia bulunmamış olacağından kıyas bâtıl olur.
(5) : Feri, illet ve hükümde aslın tam naziri olmamalıdır. Olursa o da asi olmuş olur, artık kıyasa mahal kalmaz.
Fen, aslın her hususta değil, belki aslın yalnız hükme illet olan vasfında naziri bulunmalıdır ki, kıyas yapılmasına mahal bulunsun.
(6) : Aslın hükmü, kıyas yapıldıktan sonra ne asılda ve ne de fer' de tagayyür etmemeli, eğer asılda mutlak ise fer'de de mutlak olmalı ve bilâkis asılda mukayyed ise fer'de de mukayyed bulunmalıdır, hiç bir veçhile değişmemelidir.
Meselâ: bir müslim, hem talâka, hem de zihara ehildir. Bir gayrı müslim de talâka ehildir. Buna kıyasen zihara da ehildir, diyemeyiz. Çünkü desek fer'de hüküm değişmiş olur. Şöyle ki: zihar yapan bir müslim, keffaretini ya rakabe azad etmekle veya altmış fakiri itam ile. ve bunlara muktedir değilse iki ay muttasıl oruç tutmakla ifa eder. Bir gayri müslim ise oruç tutmaya ehil değildir. Artık böyle bir kıyas kabul edilecek olsa aslın hükmü fer'de kısmen olsun tagayyür etmiş olur ki, bu, caiz değildir. [23]
4.Kısım
- Bazı kıyasları red ve defe müteallik mübahese yollan :
- Deliller arasında tearuz vukuu:
- Kıyas aleyhindeki deliller ve cevaplan:
- Kıyası celî ile kıyası hafinin kısımları :
- KIYASI FDKHIYE, EDİLLEİ ERBAADAJN BAŞKA HÜCCETLERE VE HİKEMİ TEŞRttYYEYE DAİRDİR
- Kıyasın bir hüccet olması ve derecei kuvveti:
- Kıyasın hükmü ve kısımları:
- Kıyasın mahiyeti ve rükünleri :
- Kıyasın şartları:
- Kıyaslarda aranılan illetlerin nevileri:
- Maslahatların nevileri ve hükümleri :
- Naslarda tâlilin bir asi olup olmadığı:
- Şer'î hükümlerin esbabı ve hikemi teşriiyyesi :