Kıyasın mahiyeti ve rükünleri :
Kıyasın mahiyeti ve rükünleri :
459 -: Kıyas; lügatte takdir, müsavat, bir şeyi diğer bir şey ile ölçmek manasınadır. Buna «mukayese» de denir. Istılahı şer'îde kıyas: «iki malûm şeyden birinin mensus olan hükmünü —yâni: bu hükmün mislini--aralarındaki müttehid illetten dolayı diğerinde de büictihad izhar» etmektedir.
Meselâ: bir hadisi şerif: «buğdayı buğday ile mislen bimislin satınız, fazlasına satarsanız fazlası riba olmuş olur» meâlindedir.
Binaenaleyh meselâ: bir kile buğdayı bir kile buğday ile peşin olarak mübadele edebiliriz, bundan fazlasile mübadele edersek bu fazla haram olur.
Acaba bu hüküm darıda da var mıdır? Bir mikdar darı da kendisinden fazla bir darı ile mübadele edilse haram olur mu?
Biz darı hakkında böyle sarih bir hüküm görmüyoruz. Fakat bakıyoruz ki, bir mikdar buğdayın diğer bir buğday mukabilinde fazlasile satılmasının memnuiyetine sebeb, keyliyyet ile cinsiyettir. Bunlar bir cinstendir, kile ile satılırlar, birinin mikdarı fazla oldu mu aralarında riba tahakkuk eder. O hâlde iki muayyen mikdar darıda da bu keyliyyet ile cinsiyyet vardır. Bunlarda da ayni memnuiyetin, sebebi mevcuttur.
Binaenaleyh buğdayda cari olan hükmün darıda da cereyan edeceği bir ictihad neticesi olarak kıyas ile tebarüz etmiş oluyor.
Pirinç, susara gibi mekilât hakkında da hüküm böyledir. Riba bahsine müracaat!.
460 -: Kıyasın rükünlerine gelince bunlar, tarifinden de anlaşılacağı veçhile şu dört şeyden ibarettir:
(1) : Asıl buna «makiaün aleyh-», «müşebbehün bih» denir. Riba hususunda darıya nazaran buğday bir asidir, bir makisün aleyhtir. Bunun hükmü nas ile sarahaten sabit bulunmuştur.
(2) : Feri', buna «raakis», «müşebbeh» denilir ki, aslın hükmüne tâbi olan şeydir. Buğdaya nazaran darı gibi ki, bunun hükmü, kıyas ile izhar edilmiştir.
(3) : Hükmi asi. Bu, kitab ile, sünnet ile, icma veya istihsan ile sarahaten sabit olan hükmi seridir. Buğdayın.buğday ile mütefadılen satılamayacağı hakkındaki sünnet ile sabit olan hü)«n gibi.
(4) : İlleti camia. Bu, asi ile fer arasında, yâni: makisün aleyh ile makis beyninde müşterek olup hükmi şer'îye alâmet bulunmuş olan şeydir. Buna «menatı hükm» de denir. Buğdaya nazaran riba hükmünün vücudüne keyiiyyet ile cinsiyyetin illet olması gibi.
461 -: Kıyaslardaki illetler, birer illeti şer'iyyedir. Şer'î illetler ise birer alâmetten, emareden ibarettir. Asıl hükm, hitabı şer'î ile sabittir. Haktealâ Hazretleri hiçbir illetin tesiri altında bulunmayan bir hakikî müessirdir, onun ilâhî hükümleri, garazlar ile muallel değildir, belki kendisinin hikmeti muktezasıdır.
Mutezile ise der ki: şer'î illetler, aklî illetler gibi müessirdir. Meşe-lâ: ateş yakmaya illet olduğu gibi aniden kati de kısasa illettir. Bu takdirde Allah Tealâ'mn failün bilicab olması lâzım gelir ki, zatı bârî, bundan münezzehtir.
Kezaiik: İlâhî hükümler, garazlar ile muallel olsa isükmal bilgayr lâzım gelir. Çünkü bu takdirde Hak Tealâ Hazretleri illeti gaiyyeye muhtaç olmak iktiza eder. Zira o illet bulunmadıkça istikmal kabil olamaz.
Bir de illeti gaiyye, illeti failiyyenin illiyetine illettir. O hâlde bir hükümdeki illeti gaiyye, Cenabı Hakkın o şeydeki halikiyyetine illet olmuş, zatı akdesi ilâhî, o illetin tesiri altında bulunmuş olur ki bu, sânı ulûhiyyete asla lâyık değildir.
Velhasıl: ilâhî hükümlerin fâideleri, maslahatları bütün mükelleflere racidir. Yoksa zatı barice bir garaza, bir fâideye müstenit değildir. [22]
459 -: Kıyas; lügatte takdir, müsavat, bir şeyi diğer bir şey ile ölçmek manasınadır. Buna «mukayese» de denir. Istılahı şer'îde kıyas: «iki malûm şeyden birinin mensus olan hükmünü —yâni: bu hükmün mislini--aralarındaki müttehid illetten dolayı diğerinde de büictihad izhar» etmektedir.
Meselâ: bir hadisi şerif: «buğdayı buğday ile mislen bimislin satınız, fazlasına satarsanız fazlası riba olmuş olur» meâlindedir.
Binaenaleyh meselâ: bir kile buğdayı bir kile buğday ile peşin olarak mübadele edebiliriz, bundan fazlasile mübadele edersek bu fazla haram olur.
Acaba bu hüküm darıda da var mıdır? Bir mikdar darı da kendisinden fazla bir darı ile mübadele edilse haram olur mu?
Biz darı hakkında böyle sarih bir hüküm görmüyoruz. Fakat bakıyoruz ki, bir mikdar buğdayın diğer bir buğday mukabilinde fazlasile satılmasının memnuiyetine sebeb, keyliyyet ile cinsiyettir. Bunlar bir cinstendir, kile ile satılırlar, birinin mikdarı fazla oldu mu aralarında riba tahakkuk eder. O hâlde iki muayyen mikdar darıda da bu keyliyyet ile cinsiyyet vardır. Bunlarda da ayni memnuiyetin, sebebi mevcuttur.
Binaenaleyh buğdayda cari olan hükmün darıda da cereyan edeceği bir ictihad neticesi olarak kıyas ile tebarüz etmiş oluyor.
Pirinç, susara gibi mekilât hakkında da hüküm böyledir. Riba bahsine müracaat!.
460 -: Kıyasın rükünlerine gelince bunlar, tarifinden de anlaşılacağı veçhile şu dört şeyden ibarettir:
(1) : Asıl buna «makiaün aleyh-», «müşebbehün bih» denir. Riba hususunda darıya nazaran buğday bir asidir, bir makisün aleyhtir. Bunun hükmü nas ile sarahaten sabit bulunmuştur.
(2) : Feri', buna «raakis», «müşebbeh» denilir ki, aslın hükmüne tâbi olan şeydir. Buğdaya nazaran darı gibi ki, bunun hükmü, kıyas ile izhar edilmiştir.
(3) : Hükmi asi. Bu, kitab ile, sünnet ile, icma veya istihsan ile sarahaten sabit olan hükmi seridir. Buğdayın.buğday ile mütefadılen satılamayacağı hakkındaki sünnet ile sabit olan hü)«n gibi.
(4) : İlleti camia. Bu, asi ile fer arasında, yâni: makisün aleyh ile makis beyninde müşterek olup hükmi şer'îye alâmet bulunmuş olan şeydir. Buna «menatı hükm» de denir. Buğdaya nazaran riba hükmünün vücudüne keyiiyyet ile cinsiyyetin illet olması gibi.
461 -: Kıyaslardaki illetler, birer illeti şer'iyyedir. Şer'î illetler ise birer alâmetten, emareden ibarettir. Asıl hükm, hitabı şer'î ile sabittir. Haktealâ Hazretleri hiçbir illetin tesiri altında bulunmayan bir hakikî müessirdir, onun ilâhî hükümleri, garazlar ile muallel değildir, belki kendisinin hikmeti muktezasıdır.
Mutezile ise der ki: şer'î illetler, aklî illetler gibi müessirdir. Meşe-lâ: ateş yakmaya illet olduğu gibi aniden kati de kısasa illettir. Bu takdirde Allah Tealâ'mn failün bilicab olması lâzım gelir ki, zatı bârî, bundan münezzehtir.
Kezaiik: İlâhî hükümler, garazlar ile muallel olsa isükmal bilgayr lâzım gelir. Çünkü bu takdirde Hak Tealâ Hazretleri illeti gaiyyeye muhtaç olmak iktiza eder. Zira o illet bulunmadıkça istikmal kabil olamaz.
Bir de illeti gaiyye, illeti failiyyenin illiyetine illettir. O hâlde bir hükümdeki illeti gaiyye, Cenabı Hakkın o şeydeki halikiyyetine illet olmuş, zatı akdesi ilâhî, o illetin tesiri altında bulunmuş olur ki bu, sânı ulûhiyyete asla lâyık değildir.
Velhasıl: ilâhî hükümlerin fâideleri, maslahatları bütün mükelleflere racidir. Yoksa zatı barice bir garaza, bir fâideye müstenit değildir. [22]
4.Kısım
- Bazı kıyasları red ve defe müteallik mübahese yollan :
- Deliller arasında tearuz vukuu:
- Kıyas aleyhindeki deliller ve cevaplan:
- Kıyası celî ile kıyası hafinin kısımları :
- KIYASI FDKHIYE, EDİLLEİ ERBAADAJN BAŞKA HÜCCETLERE VE HİKEMİ TEŞRttYYEYE DAİRDİR
- Kıyasın bir hüccet olması ve derecei kuvveti:
- Kıyasın hükmü ve kısımları:
- Kıyasın mahiyeti ve rükünleri :
- Kıyasın şartları:
- Kıyaslarda aranılan illetlerin nevileri:
- Maslahatların nevileri ve hükümleri :
- Naslarda tâlilin bir asi olup olmadığı:
- Şer'î hükümlerin esbabı ve hikemi teşriiyyesi :