Bazı rivayetler, haberler hakkındaki ta'n ve itiraz:

Bazı rivayetler, haberler hakkındaki ta'n ve itiraz:


434 -: Resulü Ekrem'e veya sahabei güzinden bazı zatlara nisbet edilen bir kısım hadisler, haberler, hakkında ta'n ve itiraz vaki olmuş, bunların sübutü, sıhhati, yani: hakikaten Resulûllaha veya sahabei ki­rama aidiyeti kabul edilmemiştir.

Biı- rivayet, bir haber hakkında böyle ta'n ve itiraz, ya merviyyün anh -yâni: kendisinden rivayet edilen zat -tarafından veya baş­kası canibinden vukubulur. Ve mahiyetine göre ya makbul olur veya ol­maz. Makbul olunca artık rivayet edilen şeyin sübutünde, meselâ: bir hadis olup olmadığında şüphe vücude gelir, onunla amel olunamaz. Mec­ruh, matım adını alır.

435 -: Merviyyün anh tarafından vukubuîan ta'n ve itiraz, şöy­lece yedi nevidir:

(1) : Merviyyün anh, kendisine nisbet edilen rivayeti kat'iyyen in­kâr eder, öyle bir şey, meselâ hadis rivayet etmediğim sarahaten söy­ler veya «ben sana böyle bir hadis rivayet etmedim» der. Bu, bilittifak cerhtir. Artık bununla amel olunamaz. Maamafih bununla ne râvînin, ne de merviyyün anhin adaleti sakıt olmaz. Başka, hadisler, haberler hak­kındaki rivayetleri yine kabul edilir. Çünkü adaletleri müteyakkendir. şek ile zail olmaz.

(2) : Merviyyün anh, kendisinden rivayet edilen hadisi, haberi nakl edip etmediğinde tereddüt gösterir. Meselâ: «Böyle bir hadîs nakl et­tiğimi hatırlamıyorum^ der. İmamı âzam, İmam Ebu Yûsuf. İmam Kerhî, Fahrülislâm ve bir rivayette İmam Ahmed ibni Hanbel bunun cerh olduğuna kaildirler. İmam Muhanımed ile Malik ve İmam Şafiî ve mütekeliimlerden bir zümre ise bunun cerh olmadığına kaildirler. Çün­kü merviyyün anh, rivayetini unutmuş olabilir. Bu tereddütle sika olan bir râvînin rivayeti sakit olmaz.

Bir misal :_ Süleyman ibni Musa. = Her hangi kadın vesilesinin izni olmaksızın nef­sini nikâh etse nikâhı batıldır.) Hadisini Zührîden. u da Urveden o da Hazreti Âişedcn nakl etmiş, sonra ibni Cüreyc. Zührîden sorduğu vakit Zührî bunu nakl edip etmediğinde tereddüt göstermiştir.

İşte bu hadis, İmam Â'zam iie refiklerine göre mecruhtur. İmam Şu-fiîye göre ise mecruh olmadığından bu hadîse nazaran kadınların nikâh­larında velilerinin izinleri şarttır.

(3) : Merviyyün anh, hadisi tevil eder. Şöyle ki: ya hadisi zahir olan mânâsına değil, zahir olmayan mânasına hami eder. Bunun bir cerh olup olmadığında ihtilâf vardır. Râvînin bir hadisi âm olarak riva­yet edip sonra bu ânımı tahsis etmesi gibi. Meselâ: îbni Abbas haz­retleri dinini değiştireni öldürürüz s ha­disini rivayet etmiş, sonra mürteddenin öldürülmesine kail olmamış­tır. Halbuki <-men beddele* bir lâfzi ânıdır, erkeğr- de, kadına da şâ­mildir. Bunu erkeklere hasr etmek, tahsisten başka değildir.

İmam Şafii, bununla amel etmemiş, râvînin bu tahsisini başkaları lakkmda bir hüccet tanınmamıştır.

Yahut hadisi muhtemiîâtından yalnız birine hami eder. Bu halde i adi s, bu te'vil edilen mânâda cerh edilmiş olmayıp diğer muhtemilâtm-3a merdut olur.

Hayz ile tuhr mânâlarında müşterek olan (kur') kelimesini zikr edip sonra bundan maksadım «hayz» dır. Demek gibi.

Böyle bir te'vil, râvîce malûm olan bir karineden münbaİs olacağı cihetle kabul olunur.

(4) : Merviyyün anh, sünneti rivayet ettikten sonra muhaliiüe amel eder. Bu da cerhtir. Bu hal, rivayet edilen sünnetin merviyyün anhce mensuh veya gayri sabit olduğuna delâlet eder. Meselâ: Hazreli Âişe validemiz: hadisini rivayet etmiş, bilâhare kar­deşi Abdurrahmanın kerimesini Samda bulunan Abdurrahmanm gıya­bında kocaya vermişti.

, Kezalik: İbni Ömer, Resulü Ekrem'in namaza baslarken ve rükua giderken ve rükudan kalkarken mübarek ellerini omuzları hizasına ka­dar kaldırır olduğunu rivayet etmiştir. Halbuki Mücahit demiştir ki : Ben İbni Ömerin arkasında namaz kıldım, kendisine senelerce musahip oldum, iftitat tekbirinden başka ellerini kaldırır olduğunu görmedim. Demek ki İbni Ömer Hazretleri, rivayet ettiğinin mensuhiyetine kail ol­duğu için ona muhalif amelde bulunmuştur.

(5) : Merviyyün anh, rivayet ettiği hadisin muhalif ile -bu ri­vayetinden ve bu hadise muttali olmasından evvel amel etmiş bulu­nur. Bu, cerh değildir. Bu hâl, onun evvelce bu hadise vâkif olmadığını ve o amelin cevazına kail bulunmuş olduğunu gösterir. Nitekim hamr hakkındaki tahrinı âyetinin nüzulüne muttali olmayan bazı zatlar, iba-hesine kail olarak onu içmiş, sonra bu âyetin mizulümlon haberdar olun­ca içmeye nihayet vermişlerdi.

(6) : Merviyyün anh, .rivayet ettiği hadis ile amelden imtina eder. Bu da cerhtir. Hadisin hilâfile bederrivaye amel gibidir. Çünkü hadisin, sıhhati veya ademi mensuhİyeti kendisince sabit olsaydı muktczaaınca amel etmesi icap ederdi.

(7) : Merviyyün anlı, rivayet ettiği hadisin muhalifile amel etmiş ise de bu ameli rivayetinden evvel mi, sonra mı olduğu malûm olmaz. Bu da cerh değildir. Çünkü hadisin hüccet olduğunda şüphe yoktur. Bu amelin rivayetinden sonra olduğunda ise şüphe vardır. Artık bu şek ile o yakin zail olamaz.

436 -: Bir hadise, bir habere merviyyün anhten başkası tarafın­dan vukubulacak bir ta'n ve itiraz da şöylece yedi nevidir:

(1) Hadis hakkındaki ta'n, kendisine o hadisin hafi kalması ihti­mali bulunmıyan bir sahabî tarafından vukıibulur. Bu ta'n, bil' cerhtir.

Meselâ : Ubadetübnüssâbit : evlenmemiş kimselerin zinalarından dolayı cezaları yüzer değnek ile bir sene nefydir) hadisini, rivayet etmiş olduğu halde Hulefai Râşidîn hazeratı bununla amel etmemişlerdir. Halbuki bu hadis, haddi zinaya dairdir, bu sabit olsa idi, hududı şeriyyeyi tatbike memur olan Eimmei müslimine hafi kalmazdı.

Filhakika Hulefai Râşidîn, bu haddi yüz değneğe hasr ederek bir sene nefy cezasını kabul etmemişlerdir. Vakıa Hazreti Ömer, böyle bir zaniyi tağrip etmiş ise de bu, mücerred bir maslahat mülâhazasına meb-ni idi. Bilâhare bundan vaz geçmiştir. Hazreti Ali deefa bin nefyi fitneten) çlemiştir. Eğer tağrip, bir haddi şer'îi olsa idi ona fitne de­nilmezdi.

(2) : Hadis hakkındaki ta'n, hadisin kendisine hafi kalabilmesi melhuz bir sahabî tarafından vuku bulur. Bu cerh sayılmaz. Çünkü o zatın bu hadise muttali olmaması, ihtimal dahilindedir. Meselâ: Zeyd ibni Halidileühenînin rivayet ettiği : = sizden kim namaz içinde kahkaha ile gü­lecek olursa abdestini de, namazını da iade etsin) hadisi şerifine bir ri­vayete göre Musel Eşarî (radıyallahü anh) ta'n etmiştir. İhtimal ki Musel Eş'arî, bu hadisi şerifi işitmemiştir. Bu rivayet, nadir hâdiseler­dendir. Binaenaleyh bu ta'n, bir cerh değildir. Bu hadisi şerif ile amel edile gelmiştir.

(3) : Ta'n eden muhaddislerin eimmesinden olduğu halde hadis hak­kındaki ta'nı mücmel veya müphem bulunur. Meselâ: «Bu hadis, mec­ruhtur» veya «metruktür» veya «gayri sabittir» der. Bu, bir cerh sayıl­maz. Bununla hadis kuvvetini kaybederek amelden sakıt olmaz. Çünkü hadis. râvîlerinin âdil zatlar olması asıldır. Böyle kısa, kapalı bir ta'n ile, bu asi terk edilemez..

«Fülân metrûkülhadistir» denilmesi de böyledir. Ta'nın sebebi de söylenmedikçe hadis, amelden sakıt olmaz. Ammei fukaha ile muhad-disinin mezhepleri böyledir. Ebubekir Bâkilânî ile bir cemaat, böyle mut­lak bir cerhin de makbuliyetine kail olmuşlardır. Çünkü cerh esbabına muttali olmasa tezkiyeye selâhiyettar olamaz. Esbabı cerhe mut­tali olunca da artık sebebini söylemesini şart koşmakta bir mânâ yoktur. Buna cevaben deniliyor ki: her müslüman için akl ve din iti-barile adalet sabittir. Bahusus birinci, ikinci ve üçüncü karnlerde, Artık bu zahir, müphem bir cerh ile terk edilemez. Sonra âdeti zahi­reye nazaran bir çok insanlar, bir kimseden hoşuna gitmeyen bir şey gördü mü dilini tutmadan âciz kalır, onun hakkında müphem su­rette ta'n ve teşriie başlar. Fakat keyfiyet istizah edilince hiç de aslı olmadığı anlaşılır. Binaenaleyh öyle müphem .ta'nların sebeplerini araştırmak elzemdir.

(4) : Ta'n eden, eimmei muhadisinden olduğu ve
Böyle merviyyün anhin mücerret adını terk etmek suretile yapılan bir tedlis, Hanefiye indinde cerhe salih bir sebep değildir. Çünkü râvî-nin adaleti delâlet eder ki, merviyyün anhin ismini zikr etmemesi, onun sika olduğuna kail olmasından dolayıdır.

(5) : Ta'n eden, muhaddislerin imamlarında olup ta'nı tefsir ettiği halde bu tefsirin cerhe salih olup olmadığı rmıhtelefün fih bulunur. Bu da cerh değildir.

Meselâ: Muhaddislerden bazıları demiştir ki: İmam Ebu Yûsuf imamdır, hafızdır mutkindir, Şu kadar var ki, fıkıh ile çok iştigâl etmiş, himmetini ona sarf eylemiştir. Binaenaleyh hadis hususundaki hıfz ve zaptın halel gelmemiş olması, kabil değildir. İşte bu ta'n, batıl bir id­diadır. İmma Ebu Yûsuf Hazretlerinin fıkıh sahasındaki içtihadı, zihni­nin kuvvetine, vüsatine delâlet eder. Bununla onun itkanma, hüsni zap­tına istidlal edilmek lâzım gelir. Artık böyle bir ta'na mebni îmarn Ebu Yûsuf'un rivayet ettiği bir hadisi şerif, mecruh sayılamaz.

(6) : Ta'n eden, hadis imamlarından olup ta'nını cerhe salih ol­duğu müttefikan kabul edilecek bir tarzda tefsir ettiği halde kendisi taassup ve adavetle müştehir bulunur. Bu ta'n da cerh değildir. Ehli sünnet hakkında mülhidlerin,' zındıkların ta'n etmeleri gibi.

Şafiî mezhebine intisap iddiasında bulunan bazı kimselerin, Ha-nefilerin kudemasmdan bazı zatlara ta'n etmiş olmaları bu kabilden­dir ki, bunun bir kıymeti yoktur.

(7) : Ta'n eden zat; eimmei hadisten haynhah bir kimse olup ta'nını şer'an cerha salih ve bilittifak kabuk- lâyık bir söz ile tefsir eder. Bunun bir cerh olduğunda şüphe yoktur. «Fülân râvî şöyle bir yalan ile maruftur), veya «Şöyle bir kebireyi irtikâp etmiştir*. «ŞÖylc bir fîskte bulunmuştur» denilmesi gibi.

437 -: Usulü hadis kitaplarında râviler hakkındaki kadh ve cerha badi olan ve «metaım aşere» adını alan sebepler şöylece göste­rilmiştir: Kizb. töhmeti kizb, fuhşi galat, gaflet, fisk. vehm - yani: ri­vayetin tevehhümi râvîye mebni olması, sikaya muhalefet, sui hıfz râvînin isminin mechuliyeti, bid'atten maksat da: «Resulü Ekrem Haz­retlerinden maruf olan şeyin hilâfına -bir nevi sahih samîan te'vile, şüpheye mebni -itikatta bulunmaktan ibarettir.

Ehli bid'atin halâl, haram ve muamelât hususunda nakl edecek­leri hadisler, kabul edilmez. Onların rivayetleri teverrüan merduttur. Yalmz fazaili âmâl hususunda kabul edilip edilmıyeceğinde şöylece ih­tilâf vardır. Bu hususta rivayeti mutlaka kabul edilir. Mutlaka kabul edilmez. Eğer kendi bid'atine nâsi davet eder bir :kimse değilse kabul edilir ve illâ kabul edilmez. Mezhebine yardım için yalanı halâl görür takımdan değilse kabul edilir, ve illâ edilmez.

438 -: Sahih ve muteber sayılacak ta'n sebepleri, vecihleri otu­za, kırka kadar baliğ bulunmaktadır. Bunlar, usulü hadis kitaplarında yazılıdır.

Bütün bunlar, islâm ulemasının dinî eserlere, delillere pek ziyade dikkat ve itina etmiş olmalarından ileri gelmiştir. Filvaki islâm âlim­leri, mahza şer'i şerife hizmet için Resulü Ekrem Efendimize isnat edi­len bütün hadisleri, haberleri tetkik etmiş, bütün râvîlerin teracimi ahvalini nazara almış, nebiyyi zîşana hilafı hakikat bir şey isnat ve izafe edilmemesini temin için harikulade surette çalışmış, bihakkın muvaffak da olmuşlardır.

Muhaddislerin teracimi ahvaline, tadil ve cerhe, hadislerin mer­tebelerini tayine dair yüzlerce, binlerce kıymetli kitaplar yazılmıştır. Bütün bunlar, olanca saffetini, yüksek mahiyetini olduğu gibi muha­faza etmekte bulunan dini İslama mahsus, nazirsiz mezaya cümlesin-dendir. [15]