Haberlerin mahiyeti ve nevileri :

Haberlerin mahiyeti ve nevileri :


426 -: Haber kelimesi, muhaddislerce sünnet ve hadis tabirleri­ne müradiftir. Ayni mânâda müstameldir. Maamafih haberin daha umumî bir mahiyeti vardır. Herhangi bir kimsenin sözüne veya başka­sından nakl ettiği söze, fîle haber denilir. Alelekser haberler, şu dört kısma ayrılır:

(1) : Doğru olduğu malûm olan haberlerdir. Enbiyayı izamın ha­berleri gibi. Bu zevatı âilyenin yalandan berî, ismetle muttasıf oldukları kat'î deliller ile sabittir. Bu haberlerin hükmü, doğruluklarına itikat ile kendilerine imtisâlden ibarettir. Nitekim: = pey­gamberin, size geürip haber verdiği şeyleri kabul ediniz, nehy ettiği şey­leri de terk eyleyiniz) nazmı celili, bu imtisalin lüzumunu natıktır.

(2) : Yalan olduğu malûm olan haberlerdir. Firavnın rübubiyyet iddiası, gibi. Bunun hükmü de butlamna itikad ile kendisini red için li­san ile iştigâldir.

(3) : Yalana da, doğru olmaya da —birisi müreccah olmaksızın-muhtemil olan haberlerdir. Fâsik kimselerin haberleri gibi. Bunların haberleri,-dinleri ve akılları bakımından sıdka muhtemildir. Dinen mem? nu olan şeyleri irtikâb etmeleri bakımından da kizbe muhtemil bulun­maktadır. Binaenaleyh bu gibi haberlerin hükmü tevakkuftur.

(4) : Doğru olması ciheti müreccah olan haberlerdir. Bunlar; akl, islâmiyet, adalet ve güzelce zapttan ibaret olan rivayet şartlarım cami olan kimselerin haberleridir. Bunların hükmü, hakkiyetine katî surette itikat etmeksizin kendilerile amel edivermektir. Bütün muamelâtta, bü­tün içtimaî hayatta bu kabil haberler ile amel etmeğe ihtiyaç vardır. Esasen şahadetler de bu kabil haberler cümlesindendir. İşte usuli fıkıh­ta, usuli hadiste bahis mevzuu olan da asıl bu nevi haberlerdir.

427 -: Yukarıda bildirilen dördüncü nevi haberlerin üçer tarafı vardır. Her tarafında azimet ve ruhsat hâli mevcuttur. Şöyle ki:

(1) inci taraf; semadır, yâni : dinlemektir, okuyup işitmektir. Bunun azimet hâii; haberi, meselâ: bir hadisi şerifi ya talib okur, şeyh = üstad = muhaddis dinler, -fukahaca evlâ olan budur -veya şeyh okur, talib dinler. -Muhaddislerce evlâ olan da budur —. Gaibin gön­derdiği mektub veya risalet dahi hitab mesabesindedir.

Semanın ruhsat hâli de icazettir ve münaveledir.

İcabet, bir muhaddisin. bir zata: «Fülân zatın bana rivayet etmiş olduğu bu kitabı benden rivayet etmek için sana icazet.verdim.» deme­si gibi bir suretle olur.

Münavelede bir muhaddis, şeyhinden dinleyip yazmış oiduğu hadis kitabını bir zatın eline teslim edip: «Bu benim şeyhim felandan dinleyip yazmış olduğum kitaptır, bunu benden rivayet için sana icazet verdim.» demekle vücude gelir.

Kendisine böyle icazet verilen zata «mücazün leh» denir. Bu zat, o kitabın mündericaîma vakıf ise bu icazet caiz olur. Ve illâ olir.az. İmam Ebu Yûsüf'e göre vâkıf olması şart değildir. Elverir ki, o kitapta nok­san ve ziyade vücude getirilmemiş olduğuna emin olsun.

(2) nci taraf; zabttır. Yâni haberi güzelce kavrayıp hıfzdır. Bu­nun azimet hâli; o haberi başkasına eda, yâni: rivayet edinceye kadar hafızada tutmaktır. Ruhsat hâli de yazmak, bir kitaba dere etmek su-retile zapttır ki, bir müddet sonra bu kitaba bakıp bumı hatırlarsa bir hüccet olmuş olur. Artık kendisi bir müetehid ise bununla amel edebi­lir, bir muhaddis ise bunu başkasına rivayette bulunabilir.

Zamanımızda bu kitabet hâli, azimet sayılır. Çünkü aradan asırlar geçmiş, hadisler kitaplarda tesbit edilmiş, zamanımıza kadar olan râ-vîleri hafızada tutmak adetâ muhal olmuştur.

(3) üncü taraf; edadır, yâni: haberi rivayettir. Bunun azimet hâli, haberi olduğu gibi ibaresile nakl etmektir. Ruhsat hâli de haberi meâlen nakî etmektir, mânâsını başka bir ibare ile rivayette bulunmaktır.

Nass, müfesser, muhkem denilen tarzdaki' ibareleri lügate vâkıf olan kimselerin meâlen nakl etmeleri caizdir. Zahir sayılan ibareleri de fakih olan zatın meâlen nakl etmesi caizdir. Çünkü böyle bir ibareden ne kasd edildiğine ancak fakih olan zatlar muttali olabilir. Fakat «cevami-ülkelim» denilen ibarelerin meâlen nakli caiz değildir. Zira bunların lâ­fızları az, mânâları çoktur, bunları başka ibareler ile ifade muhal gibi müslümanlıkta zarar ve mukabele bizzarar yoktur) hadisi şerifi gibi.

Hafi, müşkil, mücmel, müteşabih sayılan ibarelerin mânâlarını da başka ibareler ile nakl etmek caiz değildir. Velev ki, müctehid olsun. [13]