Mürsel hadislerin nevileri ve hükümleri :
Mürsel hadislerin nevileri ve hükümleri :
401 -: Mürsel, munkati denilen sünnetler, hadisler dört nev'e ayrılır. Şöyle ki: (1): Mürseli sahabedir ki, eshabı güzinden bir zatın vasıtadan bahsetmeyerek doğrudan doğruya Resulü Ekrem'e isnat etmiş olduğu hadistir. Meselâ: İbni Abbas Hazretlerinin rivayet ettiği hadislerden birçokları bu kabildendir. Bu zat, zamanı nebevide pek genç olduğundan kendisinin bizzat femi saadetten dört veya on şu kadar hadis işitmiş olduğu mervîdir, mütebaki hadisleri Hazreti Ömer'den, Hazreti Ali'den vesair sahabei güzinden işitmiş olduğu hâlde bunları: (Kalenne-biyyü sallâllahü aleyhi vesellem) diye mürsel olarak rivayet etmiştir.
Sahabei kiramın böyle mürsel olarak naklettikleri hadisler, bilicma muteberdir, makbuldür. Çünkü onların hepsi de uduldür, adaletle, istikametle maruftur. Naklettikleri hadisleri Resulü Ekrem'den ya bizzat veya kendileri gibi adaletle, istikametle muttasif olan diğer bir sa-habî veya müteaddit sahabe vasıtasile telâkki etmişlerdir. Artık onların rivayetlerinde şüpheye mahal yoktur. Onları bizzat Resulü Ekrem Hazretleri tezkiye buyurmuştur.
(2) : İkinci, üçüncü karinelerdeki zevatın irsalidir. Sabinin, ibni Müseyyebin, Hasanı Easrînin vasıta olan sahabîyi, meselâ: İmam Aliyi zikretmek sizin doğrudan doğruya (Kale resulûllah..) diye rivayet etmesi gibi.
Bu nevi mürseller, Hanefiye indinde hüccettir. İmam Mâlikin ve iki rivayetten birine göre Ahmet ibni Hanbeün ve ekseri mütekelliminin mezhepleri de budur. Zâhirîyeye ve eimmei hadisden bir cemaate göre böyle mürseî bir hadis asla kabul edilmez. İmam Şafiîye göre de böyle mürsel bir hadis, bir âyet ile veya meşhur bir sünnet ile veya kıyasa muvafakatle teeyyüt ederse veya ümmet tarafından telâkki bilkabule maz-har bulunmuş olursa veya bu irsale şeyhleri muhtelif iki adi râvî de iştirak ederse veya bunun başka bir tarik ile ittisali sabit bulunursa makbul olur.
Bu kabil mürselleri kabul eden zevat diyorlar ki: İkinci ve üçüncü karnler = asırlarda adalet, istikamet galiptir. Vasıta bizce meçhul ise de râvîce malûmdur. Râvî, adi ve istikametle maruf olduğundan sika olmayan kimseden hadis rivayet edeceğine ihtimâl verilmez. Bu cihetledir ki, bu karnlerdeki mürsel hadislerin kabul edilmeleri hakkında âdeta bir icma vaki olmuş gibidir.
(3) : Üçüncü karnden sonraki asırlardan herhangi birinde adaletle muttasif bir râvînin irsalidir. Bunun makbul olup olmaması hakkında Hanefî imamlarının ihtilâfı vardır. İmam Kerhî, bunun makbuliyetine kaildir. Çünkü râvî, adi ile mâruf olunca itimada lâyık olmayan bir vasıta ile hadis nakletmez. Böyle bir zat, vasıtanın hâlinden gafil sayılamaz.
İsa ibni Eban gibi bazı zatlar da müteakip asırlarda sui ahlâkın şu-yuunu nazara alarak bu'kabil mürsellerin kabulüne taraftar bulunmamışlardır. Meğer ki, bir takım sikat, râvînin müsnedini rivayet ettikleri gibi mürselini de rivayet ve kabul etmekte bulunmuş olsunlar. Çünkü bu rivayet, onun hakkında bir tâdildir ve o mürselin Resulûllaha ittisaline bir şahadettir.
(4) : Min vechin mürsel, min vechin müsnettir. Meselâ: (Lâ ni-kâhe illâ biveliyyin = nikâh ancak veli vasıtasiyle akdedilebilir) hadisi şerifini İsrail ibni Yûnus müsnet olarak rivayet etmiş, Şu'be ile Süf-yanı Sevrî ise mürsel olarak nakl eylemiştir. Binaenaleyh bu hadisi şerif, Hanefiyeee esasen makbuldür. Şu kadar ki bu, bir haberi ahad-'dir. Âkil bir baliğenin nefsini bizzat tezviç edebileceğini ise âyeti kerimesi nâtıktır. Bu cihetle bu hadisi şerif, daha kuvvetli bir delile muhalif görüldüğünden bu babda umumî üzere kabul edilmemiştir.
Mürsel hadisleri kabul edenler, bu dördüncü nev'i de kabul etmemişlerdir. Mürsel hadisleri kabul etmeyenler ise bu nev'in kabul edilip edilemeyeceğinde ihtilâf göstermişlerdir. Bir kısmına göre bu nevi de, makbul değildir. Madem ki, min vechin inkıta vardır. Bu, merviyyün anhi cerhe delâlet eder. Min vechin isnat tâdildir. Cerh ise tâdilden evlâdır. Diğer bir kısma göre ise min vechin irsal hâlinde merviyyün anhin hâli meskût bırakılmıştır. Min vechin isnat ise merviyyün anhin hâlini nâtıktır. Artık sâkit, natıka muarız olamaz.
402 - : Yaktile muhaddisini kiram tarafından süneni nebeviyyc, ahaöisi şerife tamamen zapt edilmiş olduğundan artık öteden beri muteber bulunan bir hadis kitabında münderiç, mâruf bir hadisi şerifi : (Kale Resulullahi = Rcsuluîlah demiştir.) veya (rüviye aninnebiyyi ~ peygamberimizden mervîdir) diye rivayet etmek caiz ve makbuldür. Fakat böyle bir kitapta yazılı bulunmadığı hâlde: «Resulullah şöyle buyurmuştur, veya ondan şöyle rivayet olunmuştur» diye rivayet edilecek bir hadis, kabul edilemez ve böyle mazbut olmayan bir hadisi artık asrımızdan zamanı nebeviye kadar bir senet ile, bir an'ane ile rivayet etmeğe de imkân kalmamıştır. [11]
401 -: Mürsel, munkati denilen sünnetler, hadisler dört nev'e ayrılır. Şöyle ki: (1): Mürseli sahabedir ki, eshabı güzinden bir zatın vasıtadan bahsetmeyerek doğrudan doğruya Resulü Ekrem'e isnat etmiş olduğu hadistir. Meselâ: İbni Abbas Hazretlerinin rivayet ettiği hadislerden birçokları bu kabildendir. Bu zat, zamanı nebevide pek genç olduğundan kendisinin bizzat femi saadetten dört veya on şu kadar hadis işitmiş olduğu mervîdir, mütebaki hadisleri Hazreti Ömer'den, Hazreti Ali'den vesair sahabei güzinden işitmiş olduğu hâlde bunları: (Kalenne-biyyü sallâllahü aleyhi vesellem) diye mürsel olarak rivayet etmiştir.
Sahabei kiramın böyle mürsel olarak naklettikleri hadisler, bilicma muteberdir, makbuldür. Çünkü onların hepsi de uduldür, adaletle, istikametle maruftur. Naklettikleri hadisleri Resulü Ekrem'den ya bizzat veya kendileri gibi adaletle, istikametle muttasif olan diğer bir sa-habî veya müteaddit sahabe vasıtasile telâkki etmişlerdir. Artık onların rivayetlerinde şüpheye mahal yoktur. Onları bizzat Resulü Ekrem Hazretleri tezkiye buyurmuştur.
(2) : İkinci, üçüncü karinelerdeki zevatın irsalidir. Sabinin, ibni Müseyyebin, Hasanı Easrînin vasıta olan sahabîyi, meselâ: İmam Aliyi zikretmek sizin doğrudan doğruya (Kale resulûllah..) diye rivayet etmesi gibi.
Bu nevi mürseller, Hanefiye indinde hüccettir. İmam Mâlikin ve iki rivayetten birine göre Ahmet ibni Hanbeün ve ekseri mütekelliminin mezhepleri de budur. Zâhirîyeye ve eimmei hadisden bir cemaate göre böyle mürseî bir hadis asla kabul edilmez. İmam Şafiîye göre de böyle mürsel bir hadis, bir âyet ile veya meşhur bir sünnet ile veya kıyasa muvafakatle teeyyüt ederse veya ümmet tarafından telâkki bilkabule maz-har bulunmuş olursa veya bu irsale şeyhleri muhtelif iki adi râvî de iştirak ederse veya bunun başka bir tarik ile ittisali sabit bulunursa makbul olur.
Bu kabil mürselleri kabul eden zevat diyorlar ki: İkinci ve üçüncü karnler = asırlarda adalet, istikamet galiptir. Vasıta bizce meçhul ise de râvîce malûmdur. Râvî, adi ve istikametle maruf olduğundan sika olmayan kimseden hadis rivayet edeceğine ihtimâl verilmez. Bu cihetledir ki, bu karnlerdeki mürsel hadislerin kabul edilmeleri hakkında âdeta bir icma vaki olmuş gibidir.
(3) : Üçüncü karnden sonraki asırlardan herhangi birinde adaletle muttasif bir râvînin irsalidir. Bunun makbul olup olmaması hakkında Hanefî imamlarının ihtilâfı vardır. İmam Kerhî, bunun makbuliyetine kaildir. Çünkü râvî, adi ile mâruf olunca itimada lâyık olmayan bir vasıta ile hadis nakletmez. Böyle bir zat, vasıtanın hâlinden gafil sayılamaz.
İsa ibni Eban gibi bazı zatlar da müteakip asırlarda sui ahlâkın şu-yuunu nazara alarak bu'kabil mürsellerin kabulüne taraftar bulunmamışlardır. Meğer ki, bir takım sikat, râvînin müsnedini rivayet ettikleri gibi mürselini de rivayet ve kabul etmekte bulunmuş olsunlar. Çünkü bu rivayet, onun hakkında bir tâdildir ve o mürselin Resulûllaha ittisaline bir şahadettir.
(4) : Min vechin mürsel, min vechin müsnettir. Meselâ: (Lâ ni-kâhe illâ biveliyyin = nikâh ancak veli vasıtasiyle akdedilebilir) hadisi şerifini İsrail ibni Yûnus müsnet olarak rivayet etmiş, Şu'be ile Süf-yanı Sevrî ise mürsel olarak nakl eylemiştir. Binaenaleyh bu hadisi şerif, Hanefiyeee esasen makbuldür. Şu kadar ki bu, bir haberi ahad-'dir. Âkil bir baliğenin nefsini bizzat tezviç edebileceğini ise âyeti kerimesi nâtıktır. Bu cihetle bu hadisi şerif, daha kuvvetli bir delile muhalif görüldüğünden bu babda umumî üzere kabul edilmemiştir.
Mürsel hadisleri kabul edenler, bu dördüncü nev'i de kabul etmemişlerdir. Mürsel hadisleri kabul etmeyenler ise bu nev'in kabul edilip edilemeyeceğinde ihtilâf göstermişlerdir. Bir kısmına göre bu nevi de, makbul değildir. Madem ki, min vechin inkıta vardır. Bu, merviyyün anhi cerhe delâlet eder. Min vechin isnat tâdildir. Cerh ise tâdilden evlâdır. Diğer bir kısma göre ise min vechin irsal hâlinde merviyyün anhin hâli meskût bırakılmıştır. Min vechin isnat ise merviyyün anhin hâlini nâtıktır. Artık sâkit, natıka muarız olamaz.
402 - : Yaktile muhaddisini kiram tarafından süneni nebeviyyc, ahaöisi şerife tamamen zapt edilmiş olduğundan artık öteden beri muteber bulunan bir hadis kitabında münderiç, mâruf bir hadisi şerifi : (Kale Resulullahi = Rcsuluîlah demiştir.) veya (rüviye aninnebiyyi ~ peygamberimizden mervîdir) diye rivayet etmek caiz ve makbuldür. Fakat böyle bir kitapta yazılı bulunmadığı hâlde: «Resulullah şöyle buyurmuştur, veya ondan şöyle rivayet olunmuştur» diye rivayet edilecek bir hadis, kabul edilemez ve böyle mazbut olmayan bir hadisi artık asrımızdan zamanı nebeviye kadar bir senet ile, bir an'ane ile rivayet etmeğe de imkân kalmamıştır. [11]
2.Kısım
- Bazı rivayetler, haberler hakkındaki ta'n ve itiraz:
- Haberlerin mahalleri, yâni: kendilerinden haber verilen hâdiseler:
- Haberlerin mahiyeti ve nevileri :
- Hadislerin râvîleri, metinleri ve senetleri itibari ile nevileri:
- Kavilerde aranılan şartlar, vasıflar :
- Mürsel hadislerin nevileri ve hükümleri :
- Sünnet'i Nebeviyye'ye Dairdir
- Sünnetlerdeki, rivayetlerdeki isnad, irsal, ittisal ve inkıta:
- Sünnetlerin başlıca aksamı ve ahkâmı: