Sünnetlerdeki, rivayetlerdeki isnad, irsal, ittisal ve inkıta:

Sünnetlerdeki, rivayetlerdeki isnad, irsal, ittisal ve inkıta:


398 -: Resulü Ekrem {sallâllahü aleyhi vesellem) Efendimizden rivayet edilen bir sünneti seniye, bir hadisi şerif, ya müsned veya mür­sel bulunur. Şöyle ki. bir sünneti nebeviyye, bizlerden tâ zatı risaletpe-nahiye kadar bir râvîler silsilesile isal edilirse müsned, muttasıl nâmını alır. Bu râvîler silsilesine senet, an'ane de denilir. Bu râvilerin sırasile adlarım zikr etmeğe de İsnad adı verilir. Sened ile isnadın cem'inde «esa-nid-- tâbiri kullanılır. Bu isnad, islâm âleminde tâ zamanı Nebeviden beri carîdir ve müslümanlann pek yüksek hasletlerinden maduttur.

Bilâkis bir sünneti nebeviyye, doğrudan doğruya Resulûllahtan ri­vayet edilip aradaki râvîlerin isimleri tamamen veya kısmen zikredil-mezse mürse! ve munkati nâmım alır. Meselâ: hadisi şerifi bir müsned hadistir. Bu hadisteki râvîlerin sıra ile yazılan isimleri, «sened» dir. Buna. tarik, vecih de denir. Bu râvîlerin böyle birbirinden hadisi nakl etmiş olmalarını bildirmeğe de «isnad» denilir. Resulü Ekrem'in asıl mübarek sözlerine de «metni hadis» adı verilir. Bu hadisi şerifte Abdullah ibni Ömer (radıyalîahü anhüma) dan şöyle dediği rivayet olunuyor. Ben Resulullah (sallâllahü aleyhi vesel* temden işittim, buyurdu ki: Hepiniz çobansınız, hepiniz raiyyesinden mesuldür. Yâni: her fert, muhafızdır, bir velayeti haizdir, eli altında olanlardan indallah mesuldür —: Emir, muhafızdır, erkek; ailesi efra­dı üzerinde muhafızdır. Kadın, kocasının hanesi ve çocuğu üzerinde mu­hafızdır. Artık hepiniz muhafızdır, hepiniz kendi eli altında bulunanlar­dan mesuldür. Herkes, uhdesine düşen sıyanet ve himaye vazifesini lâ-yıkile ifaya çalışmalıdır ki, bu mesuliyetten kurtulabilsin. ,(Sahih Bu­harı).

399 -: Bir hadisi şerifin inkıtaı, ya zahir veya bâtındır. inkıtaı zahir, usuliyyuna göre râvî ile merviyyün anh arasındaki vasıtayı terk etmektir. Böyle bir hadîse «mürsel» denir. Meselâ: bir hadisi şerifi ib­rahim ibni Musa Hişamdan, o da Cüreycden, o da Ata'dan, o da ibni Abbas'tan rivayet etmiş olduğu hâlde bir zat, Hişam'ı zikr etmeksizin «İbrahim ibni Musa; ibni Cüreycden, O da Atâ'dan O da ibni Abbas'dan diye rivayet etse bu hadis, mürsel olmuş olur.

Kezalik: râvîlerin hepsini zikr edip de yalnız ibni Abbasi zikr et­mese yine mürsel olmuş olur. İste bunlardaki inkıta, zahirdir.

İnkıtaı bâtına gelince bu da hadisin râvîleri tamamen zikredilmiş olmakla beraber hadisin bâtında, hakikati hâlde munkati olmasından ibarettir. Şöyle ki; bir hadisi şerifi nakledenlerden birinde adaletten ve­ya zabıttan mahrumiyet gibi bir noksan bulunsa veya o hadis kitabul-laha veya mâruf bir hadisi nebeviyyeye muarız bulunsa bâtını bir in­kıta ile munkati bulunmuş olur.

400 -: Bir hadisin kitaba veya mâruf bir hadise muarız bulun­ması, ya sarahaten olur. Nitekim Kays kızı Fatma'nın kendisine nafaka ve sükna takdir edilmemiş olduğuna dair rivayet ettiği hadis, daha kuvvetli delil olan âyeti celilesinc sarahaten mu­arız bulunmuştur.

Kezalik: îbni Abbas Hazretlerinin rivayet ettiği bir hadise göre Re­sulü Ekrem Efendimiz, bir hâdisede yalnız bir şahit dinlemiş, bir de müddeiye yemin verdirerek hüküm vermiştir. Bu hadis ise kendisinden kuvvetli ve meşhur olan şahit ikamesi da­vacıya, yemin de inkâr edene aittir) hadisi şerifine sarahaten muarız­dır.

Yahut bu muarız bulunmak delâleten olur. Bu da belvayı. âmde, yâni: herkesin bilmesine ihtiyaç bulunan bir hususda rivayet edilip yal­nız bir iki kişice malûm olan ve ashabı kiram tarafından nakli iltizam edilmemiş bulunan hadistir ki, bunun böyle şâz bir mahiyette bulun­ması, munkati olmasını icap eder. Nitekim Resulü Ekrem'in namazlar­da besmelei şerifeyi cehren tilâvet buyurduğunu Ebu Hüreyre Hazretleri nakletmiştir. Halbuki bu hadisi, sair eshabı kiram nakletmemişler-dir. Eğer böyle olsaydı bu hal, sair sahabei kirama hafi kalmazdı. On­lar tarafından da nakli iltizam olunurdu.

Kezalik: Hadis diye nakl edilen bir şeyi eshabı kiramın hadis ola­rak kabul etmeyip işitmiş oldukları hâlde ondan ı'râü etmeleri, delâleten bir muarizlik sayılır. Çünkü ashabı kiram, şeriati garrayı nakl hususun­da umdedirler, asıldırlar. Onların böyle nakledilen bir haberden kaçın­maları o haberin inkıtaına, intisabına delâlet eder.

Meselâ: Gayri baliğ kimselerin mallarından Hanefiyeye göre zekât lâzım gelmez. Hazreti Ali ile ibni Abbas'm mezhebi böyledir. Şafiiyyeye göre ise lâzım gelir. Hazreti Âişe ile Abdullah ibni Ömer'in mezhebi de böyledir. Bu babda her iki tarafın delilleri vardır. Bu hususta Âmr ib­ni Şuayıb: yetimlerin malları hakkında bir hayırlı cihet arayınız, tâ ki, o malları sadaka yiyip tü­ketmesin) âiye bir hadis rivayet etmiştir. Fakat iki taraf da bu hadisi nazara almamış, kendi içtihatlarım, .hükümlerini buna bina kümanuştır. Binaenaleyh bu haberden i'raz ettikleri için bu, batmen, manen munka-ti bulunmuştur. [10]