Kavilerde aranılan şartlar, vasıflar :

Kavilerde aranılan şartlar, vasıflar :


393 -: Kavilerde vücudu aranılan başlıca şartlar, dörttür. Bun­lardan biri bulunmayınca rivayeti makbul olmaz. Şöyle ki:

(1) : Râvide akü şarttır. Binaenaleyh mecnunların, matuhların, gayri mümeyyiz çocukların rivayetleri muteber değildir.

(2) : Râvide islâmiyet şarttır. Çünkü gayri müslimlerin islâm di­nine müteallik bir husus hakkında taassubdan azade bir hâlde ilgili bu­lunmaları, müsteb'addir.

(3) : Râvide adalet şarttır. Yâni: râvi, diyanet ve siyretçe müsta­kim olup kebair denilen büyük günahlardan kaçınmalıdır. Sagayir deni­len küçük günahlara musir olmamalıdır. Nefsin hissetine delâlet eden âdî hâllerden de uzak bulunmalıdır.

(4) : Râvide zabıt şarttır ki, bu, hakkile işitmek, mânâyı anlamak, lâfzı hıfz etmek, hıfz üzerine murakabede bulunmak ile hâsıl olur. Şöyle ki: râvi, rivayet ettiği şeye dair hiçbir şeyi kaçırmayıp onu lâyıkile işit­miş, görmüş olmalıdır.

Kezalik: rivayet ettiği şeyin mânâsını lâyıkile anlamalı ve onu kud­reti nisbetinde ezberlemeğe çalışmalıdır ve onu başkasına rivayet ede­ceği zamana kadar güzelce hafızasında tutmuş bulunmalıdır.

Rivayet edilen bir hadisi şerifin yalnız lûgavî mânâsı değil, hük­mü şer'îsini de bilmek, zaptın kemal mertebesidir.

394 -: Bir hadisi şerifi Resulü Ekrem'den rivayet eden zat, bi­hakkın fakîh, yâni: her veçhile içtihada kadir ve hadis rivayetile maruf ise rivayet ettiği hadis, kıyasa muvafık olsun obuasın kabul olunur. Kı­yas ile aralarını telif kabil ise telif edilir. Meselâ: hadisi şerif amma, kıyas hassa delâlet ediyorsa hass, âmmı tahsis ederek her ikisinin de, hükmüne riayet edilmiş olur. Fakat aralarında tearuz bulunup telifi ka­bil olmazsa böyle haberi vahid kabilinden olan bir hadis, kıyasa tercih olunur. Hulefai Râşidîn ile Abdullah ibni Abbas, Abdullah ibni Öme Abdullah ibni Mes'ud, Abdullah ibni Âmr ve Zeyd ibni Sabit ve Müa ibni Cebel ve Ummülmüminîn Hazreti Âişe bu kabii râvilerdendir (rad yallahü anhüm).

İmam Malikten rivayet edildiğine nazaran haberi ahad kabilinde olan bir hadis ile kıyas arasında tearuz vukuunda mutlaka kıyas, ta* dim olunur.-

395 -: Haberi ahad kabilinden olan bir hadisin râvisi, rivayeti mâruf olduğu hâlde bihakkın fekahetle muttasıf bulunmadığı takdird o hadis, kıyasa muvafık ise kabul olunur, muvafık değilse kabul edilme: Şariin maksadına iyice infazı nazarda bulunamamış olduğuna zehab h£ sil olur.

Eshabi kiramdan Ebu Hüreyre ile Enes ibni Mâlik (radıyallâhü ar hüma) bu kabil râvîlerden sayılmıştır. Vakıa bunlar da fakın zevatta: iseler de her vecihle içtihada muktedir bulunmamışlardır.

396 -: Bir hadisi şerifin râvisi, yalnız bir iki hadis rivayetile mâ ruf olunca bakılır: Eğer bu zatın rivayeti birinci, ikinci veya üçünci karinde vaki ve kiyasa muvafık ise bu rivayeti kabul olunur. Velev ki selef arasında zahir bulunmuş olmasın. Çünkü bu üç karinde sıdk y adalet galiptir. Fakat bu tarihten sonra vukubulacak böyle bir rivaye kabul olunmaz.

Böyle yalnız iki hadis rivayetile tanümış olan zata «meçhulürriva ye» denir. Bu hususta seleften murad, imamı Âzam zamanından İman Muhammed İbnil Hasenin zamanına kadar olan zatlardır.

397 -: Bir râvinin naklettiği hadis, selef arasında zahir bulunmuı olunca bakılır. Eğer selef bunu kabul etmiş ise veya sükût edip hakkın da ta'n etmemiş ise veya ihtilâf edip bunu bazıları kabul edip bazılar kabul etmemiş, fakat kıyasa uygun bulunmuş ve bunu kendisinden si kat da nakleylemiş ise kabul olunur. Ve illâ kabul olunmaz. İki misâl:

(1) : Sahabei kiramdan Ma'kil ibni Sinan rivayet etmiştir ki: Hi lâl ibni Mürre vefat edip medhulün biha olmayan zevcesi Berda'ı teri etti, bu kadın için mehr tesmiye edilmemiştir. Resulü Ekrem Hazretler bu kadına kabile kadınlarından emsalinin mehrleri nisbetinde bir meni ile hüküm buyurdu.

Ma'kil'in bu rivayetini ibni Mes'ud kabul etmiş, İmam Ali kabul et' memişti. Fakat bu rivayet, Hanefiyece kıyasa muvafıktır. Bu rivayet ibni Mes'ud, Alkamî, Mesruk gibi zatlar da Ma'kildene nakl etmişlerdir Binaenaleyh Hanefiye bununla amel etmiştir.

Kıyasa muvafakati şu cihetledir: Mevt, duhul gibidir. Duhul ile -zifaf ile mehr lâzım geldiği gibi mevt ile de lâzım gelir. Yâni: duhul ile nikâh teekküt edip mehr vacip olduğu gibi ölüm ile de nikâh teekküt eder. Artık bundan dolayı ölüm ile de mehr vacip olur.

Fakat Şafiîier, bu hadisi şerifi kıyasa muhalif görerek bununla amel etmemişlerdir. Onlara göre mehr ya takdir ile veya iki tarafın terazisile veya hâkimin kazasile veya duhul ile vacip olur. Bunlardan biri bulunmayınca mehr lâzım gelmez. Nitekim duhulden evvel talâk vukuunda da hüküm böyledir. Binaenaleyh duhulden evvel vefat vu­kuunda da mehr verilmesi vacip olmaz.

(2) : Fatma Binti Kays demiştir ki: Kocam beni üç talâk ile bo­şadı. Resulü Ekrem Hazretleri bana nafaka ve sükna takdir buyurma-dı. Fakat Hazreti Ömer ile sair sahabei güzin bu rivayeti .,* *ı_O > < ^JZ~ c-* v = kendi sakin olduğunuz yerde onları da iskân ediniz) emri Kur'anîsine muhalif görüp kabul etmemişlerdir. Binaenaleyh bu­nunla amel olunamaz. Maahaza, bu rivayet, kıyasa da muhaliftir. Çün­kü üç talâk ile boşanan bir kadın da iddet içinde bulundukça sair mu' teddeler gibidir. Binaenaleyh o da nafakaya, süknaya müstahik olur.

Hanefiyyerün mezhebi budur. Ibni Mes'ud Hazretlerinin, ibrahim Nahaînin mezhepleri de böyledir. [9]