Sünnetlerin başlıca aksamı ve ahkâmı:

Sünnetlerin ballıca aksamı ve ahkâmı:


388 -: Sünnetler, râvîlerin adetleri, kuvvetleri itibarile müteva-tir. meşhur, ahad kısımlarına ayrılmıştır. Bu kısımların kuvvetleri, hü­kümleri de bizzarure başka başka bulunmuştur.

389 -: Mütevatir sünnetler, yalan üzerine ittifakları âdeta naza* ran aklın caiz görmediği bir cemaatin Resulüekrem'den rivayet ettikle­ri sünnetlerdir.

Meselâ: bana yalan yere bir şe­yi isnad eden, ateşten oturacağı yere hazırlansın) hadisi şerifi müte-vatirdir. Bunu Nebiyyi Zîşan'dan büyük bir cemaat işitmiş ve bu, her asırda binlerce zevat arasında rivayet edilegelmiştir. Binaenaleyh bu­nun bir hadisi nebevi olduğunda şüphe edilemez.

Mütevatir olan bir sünnet, bir hadisi nebevi, hüküm itibarile kat1-iyye ifade eder, itikad hususunda da, ibadât ve muamelât hususlarında da bir hüccet bulunur.

390 -: Tevatürde muhbirlerin, râvîlerin muayyen adetleri yoktur. Bu aded, hâdiselere göre değişir. Elverir ki, insana yakın ifade etsin, in­sanda kat'î surette bir vicdanî kanaat husule getirsin. Hattâ bu muhbir­lerin arasında çocukların, gayri müslimlerin bulunması da bunu kabule bir mâni teşkil etmez.

Tevatür, bir haberdir. Bir haberden zarurî bir ilim hâsıl oldu mu, artık o kuvvetli bir delildir. Ancak bir iki kişinin haberi hiçbir vakit bir haberi mütevatir olamaz.

Namaz rekâtlarının adetlerine, nakidler hakkındaki zekâtın kırkta bir olduğuna dair olan haberler, bütün tevatür yoliyîe bize vâsıl olmuş­tur.

Velhâsıl: böyle bir tevatür neticesinde rivayet edilen haberin veya mahsûs bir hâdisenin vukuu hakkında bizzarure yakinî bir ilim husule gelmiş olur.

391 - : Meşhur sünnetler, bidayeten Resulüekrem Efendimizden bir iki zat rivayet etmiş olduğu hâlde bilâhare ümmeti merhume arasın­da şöhret bulup ikinci ve üçüncü asırlarda tevatür derecesini bulmuş olan sünnetelrdir. Mestlerin üzerine meshin cevazı hakkındaki hadisi şe­rif, bu kabildendir. ( ^Ui» Jl>Vi l-l )= amellerin hükümleri niyetlere gö­redir) hadisi şerifi de bu cümledendir.

Bu gibi meşhur haberler, zan mertebesinde bulunur. Fakat ümmeti merhume arasında böyle kabul edilerek şöhret bulmuş olduğu cihetle ifade ettikleri zan, kalbi tatmin edecek bir kuvveti haiz bulunur. Artık bunu inkâr eden, yâni: bunun bir sünneti nebeviyye olduğuna kail bu­lunmayan kimse, ümmeti merhume hakkında itimatsızlık göstermiş, on­ları tahtie eylemiş olacağı cihetle fâsik = sapık sayılır.

392 -: Haberi ahad ile sabit sünnetler, bir zatın diğer bir zattan veya bir zatın bir cemaatten veya bir cemaatin bir râvîden rivayet etmiş olduğu sünnetlerdir. Tevatür derecesinde olmayan râvîlerin, meselâ: iki üç zatm rivayet ettikleri bir sünnet de haberi ahad kabilindendir.

Böyle bir sünnetin râvîlerinde bazı şartlar aranır, râvîler, bu şart­ları hâiz olunca rivayet ettikleri şey, galebei zannı icap eder, yalnız iba-dât ve muamelât hususlarında muteber olur, kendisile amel edilir. Bunu inkâr eden, tekfir, tadlil edilmez. Fakat ehliyeti haiz olan râvîleri tahtie ettiği için bid'at ehlinden sayılır.

Bazı kimselere göre haberi vahid, ilim ifade etmediği cihetle ameli de icap etmez. Çünkü amel için ilim lâzımdır. Lâzımın intifası, melzumun da intifasını iktiza eder. = zandan başkasına tâbi ol­mazlar) nazmı şerifi de zannî şeylere itibaıu müstahsen olmadığını gös­terir.

Maamafih bu zanna ittibam müstahsen ohnaması, en ziyade itikadı ve cezaî şeylere nazaran olsa gerektir. [8]