Memurda Vücudu İcap Eden Kudret :
Memurda Vücudu İcap Eden Kudret :
255 - : Bir kimsenin bir şeyi yapmakla mükellef, memur olabilmesi için o şeyi çok kere meşakkat çekmeksizin yapabilmeğe kadir olması lâzımdır. Bu da kendisinde alât ve esbabın selâmeti mânâsmca bir kudretin bulunmasına mütevakkıftır. Bu kuvvet bulunmadıkga emir ve teklif caiz olmaz. Aksi takdirde teklifi mâiâyutak lâzım gelir.
Memurda bulunması icap eden bu kudret, «kudreti mümekkine» ve «kudreti müyessire» nâmile iki kısmıdır.
256 - : Kudreti mümekkine; emredilen şeyi yapmaya temkin ve iktidara sebep olacak derecede bulunan kudrettir. Bu kudret, her vacibin şartıdır. Kendisinde böyle bir kudret bulunmayan kimse, ne namaz gibi vâcibatı bedeniye ile, ne de zekât gibi vâcibatı maliye ile mükellef olmaz. Çünkü şart bulunmadıkça meşrut da bulunmaz.
257 -: Kudreti müyessire; emredilen şeyi suhuletle yapabilmek için temkin ve iktidara sebebiyet veren yüksek derecedeki kuvvettir. Bu da vâcibatı maliyenin şartıdır. Bu kuvvet bulunmayınca malî vâcibat zimmete teallûk etmez. Zekâtın ve öşrün vücubü = yâni farziyeti gibi.
258 -: Kudreti mümekkine ile vacib olan bir şey, bu kudretin zevalinden sonra da zimmette kalır, sakıt olmaz. Meselâ: namaz, kudreti mümekkine ile vacib olur, bilâhare mükelleften namazı kılabilmeye mahsus olan bu kudret zail olsa bundan evvelki kazaya kalmış namazlar, yine uhdesinde bir borç olarak kalmış olur.
Farizai hac ile sadakai fitır da böyledir. Çünkü kudreti mümekkine. bir şartı mahzdır, bunun muahharan zevalinden dolayı bununla evvelce zimmete terettüp etmiş olan bir vecibe sakıt olmaz. Nitekim nikâh için şahitlerin vücudu bir şartı mahzdır, nikâhtan sonra şahitler vefat etseler de nikâh bozulmuş olmaz.
259 -: Kudreti müyessire ile vacib olan bir şey, bu kudretin zevali hâlinde zimmetten sakıt olur. Bu vacibin devamı için bu kudretin devamı şarttır. Çünkü şarii mübîn, bâzı vaciblerin ifasını böyle kolaylık verecek bir kudretin vücudüne bağlamıştır. Bu kolaj^lık bulunmayınca bu vücub da bulunmaz. Bu da şarii hakimin mükellefler hakkında bir eseri rahmeti demektir.
Meselâ nisaba, yâni: haceti asliyesinden başka en az iki yüz dirhem gümüş veya yirmi miskal altına veya bunların muadili ticaret malına mâlik olan bir müslüman hakkında zekât farz olur. Bu zekât, müddeti içinde daha verilmeden nisab telef veya zayi olsa bu zekât vecibesi zimmetten sakıt olur. öşür de böyledir.
Kudreti müyessirede bir nevi illiyet vasfı vardır. Bu, illet hükmün-' de bir şarttır. İlletin zevali ise malûlün zevalini iktiza eder,
Maamafih zekât gibi, öşür gibi vâcibatı maliye, telef veya ziya' hâlinde zimmetten sakıt olursa da itlaf ve istihlâk hâlinde sakıt olmaz. Zekâtın vücubünden sonra zekâtı verilecek malı sarf ve istihlâk gibi. Çünkü bu, bir taksirdir. Taksir ise teysire sebep olamaz.
260 - : Selâmeti alât ve esbab mânâsmca olan kudret, emredilen şeyin vücubü edasının şartıdır, yoksa nefsi vücubün veya nefsi edanm şartı değildir. Şöyle ki: biz, bir şey ile memur olunca üç nevi vücub karşısında kalmış oluruz, birincisi: «nefsi vücub» dür. Bu zarurîdir, bizim ihtiyarımıza, ittilâımıza muhtaç değildir. Biz uykuda olsak da bu vücub tahakkuk eder. Namaz vaktinin dühulile farziyeti salâtın tahakkuku gibi.
ikincisi: «Vücubü eda»dır. Bu hususta bizim ihtiyarımız vardır. Uyanık bir kimse hakkında namazın son vaktinde tahakkuk eden farziyeti edası gibi.
Üçüncüsü: «Nefsi eda» dır ki, bu da emredilen şeyi bilfiil yapmaktan ibarettir.
Meselâ: bir kimse bir ay sonra vermek üzere bugünden itibaren bir şahsa bir mal bedelinden yüz kuruş borcu bulunsa zimmetine bu borç, şimdiden terettüp etmiş olacağı için nefsi vücub bulunmuş olur. Fakat vücubü eda bulunmuş olmaz. Çünkü müddeti bitmedikçe bunu vermeğe mecbur değildir. İşte kudret, bu edanın şartıdır. Maamafih o kimse, daha müddet bitmeden bu borcunu verebilir. Bunu verince nefsi eda vücu-de gelmiş, kendisi de borçtan kurtulmuş olur.
Kezalik: zad ve rahileye mâlik olan bir müslüman hakkında hac hususunda nefsi vücub bulunur. Muayyen günleri içinde vücubü edada tahakkuk eder, haccı ifâ edince de nefsi eda vücude gelmiş, bu fariza da yerine getirilmiş olur.
Bir fakir müslüman, zad ve rahileye mâlik olmadan hac etse yine nefsi eda vücude gelir, bununla bu farize ifâ edilmiş olur, artık o müslüman bilâhare zad ve rahiîeye mâlik olsa da uhdesine tekrar bu farizanın edası terettüp etmez. Çünkü nefsi eda için kudret şart olmadığından bu nefsi eda, zad ve rahileye tevakkuf etmeksizin şer'an muteber olmuş olur.
261 -: Medarı teklif olan kudretten murad, evvelce de işaret edildiği üzere esbab ve alâtın selâmeti mânâsmca bir kudrettir. Bu kudret ise emredilen şeyi yapmadan evvel teklif zamanında mevcut olmak lâzım gelir. Emredilen şeyi yapmaya mukarin olan kudret ise: «İstitaat maalfiiU nâmını alır ki, bu kudret, yapılan şeyin bir illeti tammesi sayılır ve teklif zamanında mevcut olmayıp ancak fiil zamanında tecelli
eder.
Meselâ: Biz, bir meseleyi yazmak için esbab ve alâta mâlikiz. Elimiz, şuurumuz, kuvvetimiz yerinde, kitabete vâkıf, kaleme ve hokkaya mâlik bulunuyoruz. Kâğıdı elimize alıp meseleyi yazmak için meydanda bir mania yok. işte bu hâl, esbab ve alâtın selâmeti mânâsma bir kudrettir. Bu bir şeyde bilfiil müessir değildir. Çünkü fiilden mukaddem--dir. Belki bu kudret, meseleyi yazmamız hakkında vukubulacak bir emrin şartıdır. Kalemi elimize alıp o meseleyi yazdığımız ande de bizde fiile mukarin bir kudret bulunmuş olur. Bu kudret ile o fîli meydana getirmiş bulunuyoruz. Bu kudret, ancak fîle mukarin olarak belirdiği için evvelce mevcut değildir. Binaenaleyh bizim meseleyi yazmakla memur olmamız için şart < -n kudret, bu değildir. Çünkü bu olsa emir ve teklif zamanında rnr- e bulunmadığı için bu emir ve teklif bir teklifi mâ-lâyutak kabilinden olmuş olur. Belki istitaat denilen bu kudret; illet mânâsını hâiz bir kudrettir, fîle mukarrindir. Filde müessirdir. Araz kabilinden olduğu cihetle kendi kendine kaim değil, belki fîl ile kaimdir. Bir mükellef, bu istitaat sebebile «kâsib» vasfını alır
255 - : Bir kimsenin bir şeyi yapmakla mükellef, memur olabilmesi için o şeyi çok kere meşakkat çekmeksizin yapabilmeğe kadir olması lâzımdır. Bu da kendisinde alât ve esbabın selâmeti mânâsmca bir kudretin bulunmasına mütevakkıftır. Bu kuvvet bulunmadıkga emir ve teklif caiz olmaz. Aksi takdirde teklifi mâiâyutak lâzım gelir.
Memurda bulunması icap eden bu kudret, «kudreti mümekkine» ve «kudreti müyessire» nâmile iki kısmıdır.
256 - : Kudreti mümekkine; emredilen şeyi yapmaya temkin ve iktidara sebep olacak derecede bulunan kudrettir. Bu kudret, her vacibin şartıdır. Kendisinde böyle bir kudret bulunmayan kimse, ne namaz gibi vâcibatı bedeniye ile, ne de zekât gibi vâcibatı maliye ile mükellef olmaz. Çünkü şart bulunmadıkça meşrut da bulunmaz.
257 -: Kudreti müyessire; emredilen şeyi suhuletle yapabilmek için temkin ve iktidara sebebiyet veren yüksek derecedeki kuvvettir. Bu da vâcibatı maliyenin şartıdır. Bu kuvvet bulunmayınca malî vâcibat zimmete teallûk etmez. Zekâtın ve öşrün vücubü = yâni farziyeti gibi.
258 -: Kudreti mümekkine ile vacib olan bir şey, bu kudretin zevalinden sonra da zimmette kalır, sakıt olmaz. Meselâ: namaz, kudreti mümekkine ile vacib olur, bilâhare mükelleften namazı kılabilmeye mahsus olan bu kudret zail olsa bundan evvelki kazaya kalmış namazlar, yine uhdesinde bir borç olarak kalmış olur.
Farizai hac ile sadakai fitır da böyledir. Çünkü kudreti mümekkine. bir şartı mahzdır, bunun muahharan zevalinden dolayı bununla evvelce zimmete terettüp etmiş olan bir vecibe sakıt olmaz. Nitekim nikâh için şahitlerin vücudu bir şartı mahzdır, nikâhtan sonra şahitler vefat etseler de nikâh bozulmuş olmaz.
259 -: Kudreti müyessire ile vacib olan bir şey, bu kudretin zevali hâlinde zimmetten sakıt olur. Bu vacibin devamı için bu kudretin devamı şarttır. Çünkü şarii mübîn, bâzı vaciblerin ifasını böyle kolaylık verecek bir kudretin vücudüne bağlamıştır. Bu kolaj^lık bulunmayınca bu vücub da bulunmaz. Bu da şarii hakimin mükellefler hakkında bir eseri rahmeti demektir.
Meselâ nisaba, yâni: haceti asliyesinden başka en az iki yüz dirhem gümüş veya yirmi miskal altına veya bunların muadili ticaret malına mâlik olan bir müslüman hakkında zekât farz olur. Bu zekât, müddeti içinde daha verilmeden nisab telef veya zayi olsa bu zekât vecibesi zimmetten sakıt olur. öşür de böyledir.
Kudreti müyessirede bir nevi illiyet vasfı vardır. Bu, illet hükmün-' de bir şarttır. İlletin zevali ise malûlün zevalini iktiza eder,
Maamafih zekât gibi, öşür gibi vâcibatı maliye, telef veya ziya' hâlinde zimmetten sakıt olursa da itlaf ve istihlâk hâlinde sakıt olmaz. Zekâtın vücubünden sonra zekâtı verilecek malı sarf ve istihlâk gibi. Çünkü bu, bir taksirdir. Taksir ise teysire sebep olamaz.
260 - : Selâmeti alât ve esbab mânâsmca olan kudret, emredilen şeyin vücubü edasının şartıdır, yoksa nefsi vücubün veya nefsi edanm şartı değildir. Şöyle ki: biz, bir şey ile memur olunca üç nevi vücub karşısında kalmış oluruz, birincisi: «nefsi vücub» dür. Bu zarurîdir, bizim ihtiyarımıza, ittilâımıza muhtaç değildir. Biz uykuda olsak da bu vücub tahakkuk eder. Namaz vaktinin dühulile farziyeti salâtın tahakkuku gibi.
ikincisi: «Vücubü eda»dır. Bu hususta bizim ihtiyarımız vardır. Uyanık bir kimse hakkında namazın son vaktinde tahakkuk eden farziyeti edası gibi.
Üçüncüsü: «Nefsi eda» dır ki, bu da emredilen şeyi bilfiil yapmaktan ibarettir.
Meselâ: bir kimse bir ay sonra vermek üzere bugünden itibaren bir şahsa bir mal bedelinden yüz kuruş borcu bulunsa zimmetine bu borç, şimdiden terettüp etmiş olacağı için nefsi vücub bulunmuş olur. Fakat vücubü eda bulunmuş olmaz. Çünkü müddeti bitmedikçe bunu vermeğe mecbur değildir. İşte kudret, bu edanın şartıdır. Maamafih o kimse, daha müddet bitmeden bu borcunu verebilir. Bunu verince nefsi eda vücu-de gelmiş, kendisi de borçtan kurtulmuş olur.
Kezalik: zad ve rahileye mâlik olan bir müslüman hakkında hac hususunda nefsi vücub bulunur. Muayyen günleri içinde vücubü edada tahakkuk eder, haccı ifâ edince de nefsi eda vücude gelmiş, bu fariza da yerine getirilmiş olur.
Bir fakir müslüman, zad ve rahileye mâlik olmadan hac etse yine nefsi eda vücude gelir, bununla bu farize ifâ edilmiş olur, artık o müslüman bilâhare zad ve rahiîeye mâlik olsa da uhdesine tekrar bu farizanın edası terettüp etmez. Çünkü nefsi eda için kudret şart olmadığından bu nefsi eda, zad ve rahileye tevakkuf etmeksizin şer'an muteber olmuş olur.
261 -: Medarı teklif olan kudretten murad, evvelce de işaret edildiği üzere esbab ve alâtın selâmeti mânâsmca bir kudrettir. Bu kudret ise emredilen şeyi yapmadan evvel teklif zamanında mevcut olmak lâzım gelir. Emredilen şeyi yapmaya mukarin olan kudret ise: «İstitaat maalfiiU nâmını alır ki, bu kudret, yapılan şeyin bir illeti tammesi sayılır ve teklif zamanında mevcut olmayıp ancak fiil zamanında tecelli
eder.
Meselâ: Biz, bir meseleyi yazmak için esbab ve alâta mâlikiz. Elimiz, şuurumuz, kuvvetimiz yerinde, kitabete vâkıf, kaleme ve hokkaya mâlik bulunuyoruz. Kâğıdı elimize alıp meseleyi yazmak için meydanda bir mania yok. işte bu hâl, esbab ve alâtın selâmeti mânâsma bir kudrettir. Bu bir şeyde bilfiil müessir değildir. Çünkü fiilden mukaddem--dir. Belki bu kudret, meseleyi yazmamız hakkında vukubulacak bir emrin şartıdır. Kalemi elimize alıp o meseleyi yazdığımız ande de bizde fiile mukarin bir kudret bulunmuş olur. Bu kudret ile o fîli meydana getirmiş bulunuyoruz. Bu kudret, ancak fîle mukarin olarak belirdiği için evvelce mevcut değildir. Binaenaleyh bizim meseleyi yazmakla memur olmamız için şart < -n kudret, bu değildir. Çünkü bu olsa emir ve teklif zamanında rnr- e bulunmadığı için bu emir ve teklif bir teklifi mâ-lâyutak kabilinden olmuş olur. Belki istitaat denilen bu kudret; illet mânâsını hâiz bir kudrettir, fîle mukarrindir. Filde müessirdir. Araz kabilinden olduğu cihetle kendi kendine kaim değil, belki fîl ile kaimdir. Bir mükellef, bu istitaat sebebile «kâsib» vasfını alır
1.Bölüm
- Âm Lafızların Mahiyeti, Nevileri Ve Hükümleri :
- BİRİNCİ KISIM KÎTABA VE KÎTAB İLE SÜNNET ARASINDA MÜŞTEREK BAZI MEBHASLERE AİTTİR.
- BİRİNCİ BASKININ ÖNSÖZÜ
- Dal Bil'îbake, Bil'işare, Bîddelâte Ve Bil'îktîzanın Mahiyetleri Ve Hükümler :
- Emir İle Vacip Olan Şeylerin Hükümleri :
- Emirlerin Mahiyeti Ve Muktezası ;
- Emredilen Şeyîn Liaynihi Veya Ligayrihî Hasen Olması :
- Hafî Ve Müşkil Lâfızların Mahiyetleri Ve Hükümleri :
- Hakikat İle Mecazın Mahiyetleri Ve Hükümleri :
- Has Lafızların Mahiyeti Ve Hükümleri :
- kîtab île sünnet arasında müşterek mebhasler :
- Kitabın Hakikati Ve Hususî Vasıfları
- Mefhumu Muvafakat İle Mefhumu Muhalefetin Mahiyetleri
- Memurda Vücudu İcap Eden Kudret :
- Memurun Bîhin Hüsn Sıfatile Ittisafı :
- Mutlak İle Mukayyedin Mahîyetleri Ve Hükümleri :
- Mücmel İle Müteşabihin Mahiyetleri, Nevileri Ve Hükümleri :
- Müfesser İle Muhkemin Mahiyetleri Ve Hükümleri :
- Müşterek Ve Müevvel Lâfızların Mahiyetleri Ve Hükümleri :
- Nehiylerin Mahiyeti Ve Murtezası:
- Nehiylerin Mahiyeti Ve Murtezası:
- Nehiylerin Mahiyeti Ve Murtezası:
- Nehiylerin Mahiyeti Ve Murtezası:
- ÖNSÖZ
- Sarih Île Kinayenin Mahiyetleki Ve Hükümleri :
- Takat Fevkinde Btr Şey Île Teklif Vaki Olup Olmadığı :
- USULÜ FIKHA'DAİR ISTILAHLAR
- Zâhîr, Nas Lâfızların Mahiyetleri Ve Hükümleri :