Önsöz
Cemiyet halinde yaşayan insanların bir kısım münasebetlerini tanzim eden hukuk en eski ictimâî müesseseler arasında yer alır. Bununla beraber gerek bütün insanlığın hukukî gelişmesinden bahseden Umûmî Hukuk Tarihi ve gerekse muayyen bir milletin, türlü devirlerdeki hukukî durum ve kurumlarından bahseden Millî Hukuk Tarihi sâhasındaki çalışmalar oldukça yenidir.
Batıda eski ve orta zamanlarda hukuk tarihi yazılmamış ve tedris edilmemiştir. Orta zamanlarda Avrupa'da okutulan hukuk Roma Hukuku (bilhassa Jüstinyen'in hukuk mecmûasındaki hükümlerin tefsir ve izâhı) ile Katolik kilisesi hukukçuları tarafından icad edilen "Kanonik Hukuk"tur.
Onaltıncı asırda rasyonalizm cereyanı içinde doğan tabiî hukuk mektebi karşısında yine aynı cereyanın mahsulü olan tarihçi mektep, "hukuku anlamak için Roma Hukuku hükümlerini okuyup anlamak ve açıklamanın yetmiyeceğini, hukukun içinde doğduğu cemiyet ve milletin tarihini; o devre mahsus ictimâî, iktisâdî ve siyâsî şartları bilmek, hukuku bu bilgiler içinde değerlendirmek gerektiğini..." ileri sürüyordu. Tarihçi mektebin tesiriyle önce Roma Hukuk Tarihi doğdu. Onyedinci asırda Alman hukuk âlimlerinin aynı yoldaki çalışmalarıyle Cermen Hukuk Tarihi yazıldı. Yine aynı asırda Alman filozofu Leibniz'in (1646-1716), "Hukuku Öğrenme ve Öğretme İçin Yeni Usul" isimli eseriyle, hukuk tarihi çalışmalarında ikinci önemli safha başlamış oldu. Leibniz hukuk fakültelerinde hukuk tarihi kürsülerinin kurulmasını istiyor ve hukukun iki tarihi olduğunu ileri sürüyordu: 1- Dâhilî tarih: Mevzû kanunların tarihi. 2- Haricî tarih: Hukukun gelişme ve değişmesini sağlıyan ictimâî, siyâsî, iktisâdî ve rûhî âmilleri tesbit ve izah eden tarih. Diğer Avrupa milletlerinin milli hukuk tarihleri onsekizinci asırdan itibaren -yukarda mezkür safhaları takiben- yazılmıştır.(1)
Din birliği potasında eriyen birçok milletin meydana getirdiği "İslâm Ümmeti" câmiasının hukuku olan "Fıkh"ın dahilî ve haricî mânada tarihini yazmak için yapılan çalışmalar daha da yenidir. İbn Nedîm'in Fihrist'i, İbn Haldûn'un Mukaddime'si, Keşfü'z-zunûn, Mevzûâtü'l-ulûm gibi tarih ve bibliyografya kitaplarında diğer ilimlerin tarihçeleri meyanında verilen fıkıh tarihi şüphesiz yeterli değildir. Bunlar ve benzerleri ile Brockelmann ve Sezgin'in Arap Edebiyatı Tarihi isimli eserlerinin ilgili bölümleri gerçek mânada bir İslâm hukuk tarihinin ancak bir kısım malzemesi mahiyetindedir. Dâru'l-fünûn, el-Ezher ve diğer İslâm hukuku tedris eden fakülte hocalarının yazmış bulundukları birçok fıkıh tarihleri de ya devirler yahut da muhteva ve metod bakımından yetersizdir. Mükemmel bir İslâm Hukuk Tarihi'nin yazılabilmesi için çeşitli sâhalarda yapılacak birçok hazırlık çalışmalarının tamamlanmasını beklemek gerekecektir.
Fıkıh (İslâm Hukuku) dînî ve ictimâî bir müessesedir. Din, semâvî dinlerin bir devamı olarak ortak unsurlar taşıdığı gibi, umûmiyetle ictimâî müesseseler tesir, teessür ve tedricen tekâmül kanunlarına tâbidir. Bu kanun gereğince fıkıh da kâmil olarak birden doğmamış, aksine doğduktan sonra tedricen gelişmiştir. Doğuş ve inkişâf devrelerinde Suriye'de Roma, Irak'ta İran ve Yesrib'te İsrâil Hukuku hakim idi. Ayrıca câhiliye devri araplarının uyguladıkları bir hukukları vardı. İslâm'ın ruh ve esaslarına aykırı olmayan örf ve âdet fıkıh ve fukahâ tarafından benimsendiği için -cüz'i de olsa- fıkhın gelişmesinde komşu sistemlerin tesiri olduğu gibi fıkhın da diğer hukuklara tesiri bahis mevzûudur. Bu sebeple giriş kısmında mezkûr hukukların ana hatlarını vermeyi uygun bulduk.
Fıkhın tarihçesini, doğup gelişmesinin devrelerini inceleyen hukukçu ve tarihçiler iki ayrı noktadan hareket etmişlerdir. Bazıları doğrudan doğruya müesseseyi göz önüne almış, onu canlı bir uzviyete benzeterek doğuş, gençlik, olgunluk ve ihtiyarlık devrelerine ayırmış ve tetkik etmişlerdir.(2) Bazıları da fıkhın gelişmesine tesir eden faktörleri göz önüne alarak ya nesiller yahut da siyâsî hakimiyet bakımından devrelere ayırmış; Hz. Peygamber, sahabe ve Emevîler, Abbâsîler, Mogol istîlâsı, Mecelle ve muâsır uyanış devirlerinden bahsetmişlerdir.(3)
Biz her iki hareket noktasını da göz önünde tutarak fıkhın tarihini Hz. Peygamber, Sahâbe ve Emevîler, Abbâsîler, Selçuklular (Mogol istîlâsına kadar), Osmanlılar ve muâsır hareketler (Mogol istîlâsından Mecelle ve sonrasına kadar) devirleri içinde vermeye çalışacağız.
Malzemeyi biraz daha zenginleştirmek, İslâm hukuk tarihinin devirler bakımından tam bir kronolojisini vermek ve pratik faydalar temin etmek maksadıyle hazırlayıp sunduğumuz bu kitap büyük iddiâlardan uzak bir başlangıç mahiyetindedir. Çalışmamızı faydalı kılması ve daha mükemmellerine imkân lütfeylemesini Cenâb-ı Mevlâ'dan niyaz ediyoruz.
Kasım, 1974 İzmir
Hayreddin Karaman
1. Prof. Dr. S. Maksûdî Arsal, Türk Tarihi ve Hukuk, İst. 1947, s. 7-17.
2. M. Yûsüf Mûsâ, el-Emvâl ve Nazariyetü'l-akd..., Kahire, 1952, s. 19; Târihu'l-fıkhı'l-İslâmî, Kahire, 1958, s. 14 vd.; Muhammed b. el-Hasen el-Hacevî, el-Fikru's-sâmî..., Medîne 1396, C. I, s. 3 vd.
3. Dr. Ali Hasen Abdulkadir. M. el-Hudarî, M. Ahmed ez-Zerkâ... bu yolu takip etmişlerdir.
Batıda eski ve orta zamanlarda hukuk tarihi yazılmamış ve tedris edilmemiştir. Orta zamanlarda Avrupa'da okutulan hukuk Roma Hukuku (bilhassa Jüstinyen'in hukuk mecmûasındaki hükümlerin tefsir ve izâhı) ile Katolik kilisesi hukukçuları tarafından icad edilen "Kanonik Hukuk"tur.
Onaltıncı asırda rasyonalizm cereyanı içinde doğan tabiî hukuk mektebi karşısında yine aynı cereyanın mahsulü olan tarihçi mektep, "hukuku anlamak için Roma Hukuku hükümlerini okuyup anlamak ve açıklamanın yetmiyeceğini, hukukun içinde doğduğu cemiyet ve milletin tarihini; o devre mahsus ictimâî, iktisâdî ve siyâsî şartları bilmek, hukuku bu bilgiler içinde değerlendirmek gerektiğini..." ileri sürüyordu. Tarihçi mektebin tesiriyle önce Roma Hukuk Tarihi doğdu. Onyedinci asırda Alman hukuk âlimlerinin aynı yoldaki çalışmalarıyle Cermen Hukuk Tarihi yazıldı. Yine aynı asırda Alman filozofu Leibniz'in (1646-1716), "Hukuku Öğrenme ve Öğretme İçin Yeni Usul" isimli eseriyle, hukuk tarihi çalışmalarında ikinci önemli safha başlamış oldu. Leibniz hukuk fakültelerinde hukuk tarihi kürsülerinin kurulmasını istiyor ve hukukun iki tarihi olduğunu ileri sürüyordu: 1- Dâhilî tarih: Mevzû kanunların tarihi. 2- Haricî tarih: Hukukun gelişme ve değişmesini sağlıyan ictimâî, siyâsî, iktisâdî ve rûhî âmilleri tesbit ve izah eden tarih. Diğer Avrupa milletlerinin milli hukuk tarihleri onsekizinci asırdan itibaren -yukarda mezkür safhaları takiben- yazılmıştır.(1)
Din birliği potasında eriyen birçok milletin meydana getirdiği "İslâm Ümmeti" câmiasının hukuku olan "Fıkh"ın dahilî ve haricî mânada tarihini yazmak için yapılan çalışmalar daha da yenidir. İbn Nedîm'in Fihrist'i, İbn Haldûn'un Mukaddime'si, Keşfü'z-zunûn, Mevzûâtü'l-ulûm gibi tarih ve bibliyografya kitaplarında diğer ilimlerin tarihçeleri meyanında verilen fıkıh tarihi şüphesiz yeterli değildir. Bunlar ve benzerleri ile Brockelmann ve Sezgin'in Arap Edebiyatı Tarihi isimli eserlerinin ilgili bölümleri gerçek mânada bir İslâm hukuk tarihinin ancak bir kısım malzemesi mahiyetindedir. Dâru'l-fünûn, el-Ezher ve diğer İslâm hukuku tedris eden fakülte hocalarının yazmış bulundukları birçok fıkıh tarihleri de ya devirler yahut da muhteva ve metod bakımından yetersizdir. Mükemmel bir İslâm Hukuk Tarihi'nin yazılabilmesi için çeşitli sâhalarda yapılacak birçok hazırlık çalışmalarının tamamlanmasını beklemek gerekecektir.
Fıkıh (İslâm Hukuku) dînî ve ictimâî bir müessesedir. Din, semâvî dinlerin bir devamı olarak ortak unsurlar taşıdığı gibi, umûmiyetle ictimâî müesseseler tesir, teessür ve tedricen tekâmül kanunlarına tâbidir. Bu kanun gereğince fıkıh da kâmil olarak birden doğmamış, aksine doğduktan sonra tedricen gelişmiştir. Doğuş ve inkişâf devrelerinde Suriye'de Roma, Irak'ta İran ve Yesrib'te İsrâil Hukuku hakim idi. Ayrıca câhiliye devri araplarının uyguladıkları bir hukukları vardı. İslâm'ın ruh ve esaslarına aykırı olmayan örf ve âdet fıkıh ve fukahâ tarafından benimsendiği için -cüz'i de olsa- fıkhın gelişmesinde komşu sistemlerin tesiri olduğu gibi fıkhın da diğer hukuklara tesiri bahis mevzûudur. Bu sebeple giriş kısmında mezkûr hukukların ana hatlarını vermeyi uygun bulduk.
Fıkhın tarihçesini, doğup gelişmesinin devrelerini inceleyen hukukçu ve tarihçiler iki ayrı noktadan hareket etmişlerdir. Bazıları doğrudan doğruya müesseseyi göz önüne almış, onu canlı bir uzviyete benzeterek doğuş, gençlik, olgunluk ve ihtiyarlık devrelerine ayırmış ve tetkik etmişlerdir.(2) Bazıları da fıkhın gelişmesine tesir eden faktörleri göz önüne alarak ya nesiller yahut da siyâsî hakimiyet bakımından devrelere ayırmış; Hz. Peygamber, sahabe ve Emevîler, Abbâsîler, Mogol istîlâsı, Mecelle ve muâsır uyanış devirlerinden bahsetmişlerdir.(3)
Biz her iki hareket noktasını da göz önünde tutarak fıkhın tarihini Hz. Peygamber, Sahâbe ve Emevîler, Abbâsîler, Selçuklular (Mogol istîlâsına kadar), Osmanlılar ve muâsır hareketler (Mogol istîlâsından Mecelle ve sonrasına kadar) devirleri içinde vermeye çalışacağız.
Malzemeyi biraz daha zenginleştirmek, İslâm hukuk tarihinin devirler bakımından tam bir kronolojisini vermek ve pratik faydalar temin etmek maksadıyle hazırlayıp sunduğumuz bu kitap büyük iddiâlardan uzak bir başlangıç mahiyetindedir. Çalışmamızı faydalı kılması ve daha mükemmellerine imkân lütfeylemesini Cenâb-ı Mevlâ'dan niyaz ediyoruz.
Kasım, 1974 İzmir
Hayreddin Karaman
1. Prof. Dr. S. Maksûdî Arsal, Türk Tarihi ve Hukuk, İst. 1947, s. 7-17.
2. M. Yûsüf Mûsâ, el-Emvâl ve Nazariyetü'l-akd..., Kahire, 1952, s. 19; Târihu'l-fıkhı'l-İslâmî, Kahire, 1958, s. 14 vd.; Muhammed b. el-Hasen el-Hacevî, el-Fikru's-sâmî..., Medîne 1396, C. I, s. 3 vd.
3. Dr. Ali Hasen Abdulkadir. M. el-Hudarî, M. Ahmed ez-Zerkâ... bu yolu takip etmişlerdir.